2009 YILI CUMHURBAŞKANLIĞI KÜLTÜR VE SANAT BÜYÜK ÖDÜLÜ, Prof. h.c. UĞUR DERMAN’A VERİLDİ.
KENDİSİ, 1985-2008 YILLARI ARASINDA GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ GELENEKSEL TÜRK SANATLARI BÖLÜMÜ’NDE LİSANS VE TÜRKİYAT ENSTİTÜSÜ’NDE LİSANSÜSTÜ DERSLERİNİ SÜRDÜRMÜŞTÜ.
Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezinden yapılan yazılı açıklamada, ”Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü Yönetmeliği”nde, Türk kültür ve sanat yaşamına önemli katkılarda bulunan, ülkenin kültür ve sanatının yücelmesine Çalışan Türk vatandaşı ve yabancı uyruklu kişiler ile kurumlara, devlet adına onurlandırmak ve özendirmek amacıyla Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü verilmesi öngörüldüğü hatırlatıldı.
Cumhurbaşkanı Gül’ün, her yıl kültür ve sanatın farklı dallarında ödül verilmesini uygun bulduğu belirtilen açıklamada, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen, Prof. Dr. İskender Pala, Doğan Hızlan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı Emin Kuz, Cumhurbaşkanlığı Dışişleri Başdanışmanı Hüseyin Diriöz, Cumhurbaşkanlığı Basın Başdanışmanı Ahmet Sever ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Zeynep Damla Gürel’den oluşan Değerlendirme Kurulu’nun önerisi üzerine, 2009 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödüllerinin; Geleneksel Sanatlar dalında Uğur Derman’a, Sinema dalında Nuri Bilge Ceylan’a, Kültür ve Sanat Kurumu olarak da Sakıp Sabancı Müzesi’ne verilmesi uygun görülmüştür.
Ödül töreni, 30.Aralık 2009 günü, saat 11.oo’de Çankaya Köşkü’nde gerçekleştirildi..
Geleneksel Sanatlar dalında ödüle layık görülen Prof. Uğur Derman: “Cumhurbaşkanımızın böyle bir mükafatı şahsıma layık görmesi, benim için bir şereftir. Asıl heyecanım, bu ödülün yıllardır devlet katında ilgi göremeyen gelenekli sanatlarımıza şahsımda verilmiş olmasındandır” diyen Derman, açıklamasında, eğitiminin eczacılık olduğunu, ancak mesleğini 30 yıl önce bıraktığını, 50 yıldan fazla hat ve diğer gelenekli Türk sanatlarıyla uğraştığını, zamanla bunun araştırma ve eser vermeye dönüştüğünü; üniversitelerde 25 yıla yaklaşan hocalığının yanı sıra, alanında 24’ü kitap olmak üzere 450’den fazla yayınının bulunduğunu belirtti.
1955 yılında gelenekli sanatlarla uğraşmaya başladığını anlatan Derman, sözlerini: ”O zamanlar kimse böyle sanatlara kıymet vermezdi. Üstad Necmeddin Okyay’a (1883-1976) müracaat edip kendilerinden meşke başladım. Hâlâ öğrenmeye devam ediyorum. Bu sabrın ve nâçiz hizmetin mükâfatını şimdi de Cumhurbaşkanlığı mertebesinde gördüm …” cümlesiyle sürdürdü.
Hat sanatının Türk sanatı içinde mühim bir yerinin olduğunu söyleyen Derman, ”Ancak Harf İnkılabı’ndan sonra milletimiz hat sanatından uzaklaşmıştır. Hâlbuki bu sanatın harf inkılabıyla ilgisi olamaz, olmamalı. Çünkü hat, bir Çizgi saltanatıdır. Bu sanatın Türkiye’de unutulmaktan kurtulması, en mükemmel şekliyle gündemde kalması için gayret gösteriyorum” şeklinde sözlerine devam etti.
Son yıllarda geleneksel sanatlarla ilgili verilen kurslara da değinen Derman, şunları kaydetti: “”Kurslarla bu iş sağlıklı yürümez. Öğretim akademik seviyede olmalı. Üniversitelerde gelenekli sanat dallarımız ve buralarda yetişenler var. Belediyeler bunu kurs şeklinde yapmak istiyorlar. Ebru, tezhip ve hat sanatları konusunda muhtelif kuruluşların böyle 3 aylık kurslarıyla konunun uzmanı olunmuyor. Ben de hâlen yaşlı bir talebeyim. Böyle kurslarla ancak bir temel verilebilir. Ancak oralara devam eden herkes kendisini oldum sanıyor.”
UĞUR DERMAN KİMDİR?
Bandırma’da 5 Şubat 1935 günü doğan Derman, Haydarpaşa Lisesi’nden sonra 1960 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Eczacılık Okulunu bitirdi ve yetişme Çağlarında Necmeddin Okyay’dan başka, Mahir İz (1895-1974), Dr.Süheyl Ünver (1898-1986), Halim Özyazıcı (1898-1964) ve Macid Ayral (1891-1961) gibi hocalardan istifade etti.
1963 – 1978 yılları arasında Taksim’in Gümüşsuyu semtinde serbest eczacılık yapan Derman, Fethi Gemuhluoğlu’nun (1922 -1977) vefatı üzerine, onun yerine Türkpetrol Vakfı’nın yönetimini üstlendi (1977-2006 ), İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) ‘nın sanat danışmanlığında bulundu (1980-1999 ).
1961 yılından bu yana müstakil eser, tebliğ, ansiklopedi (Türk Ansiklopedisi, TDV. İslam Ansiklopedisi) maddesi ve muhtelif mecmualardaki ilmî makaleleriyle Türk kitap sanatlarının öğretilmesi ve tanıtılması için Çalışan Uğur Derman, 1997 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Senatosu tarafından öğretim üyeliğine kabul edilerek kendisine fahrî profesör (Prof.h.c.) unvanı verildi.
Kitaplarından bazıları şunlardır:
Türk Sanatında Ebru (İstanbul: 1977 )
Türk Hat Sanatının Şaheserleri (İstanbul: 1982)
Fennü’l-Hat (İstanbul: 1990) İslam Kültür Mirasında Hat Sanatı ( İstanbul:1992)
Islam Shodo (Tokyo: 1996 )
Letters in Gold ( New York: 1998 )
The Art of Calligraphy in the Islamic Heritage(İstanbul: 1998)
Calligraphies Ottomanes: ( Paris: 2000 )
Seni Khat Warisan Islam (Kuala Lumpur:2000 )
Siegel des Sultans (Berlin: 2001)
The Sultan’s Signature ( Berlin: 2001)
Sabancı Müzesi Hat Koleksiyonundan Seçmeler (İstanbul: 2002)
Eternal Letters (Sharjah: 2009)
Murakka’-ı Hâs ( İstanbul: 2009)
Derman, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Saatları Bölümü Başkanı Prof. Dr. F.Çiçek Derman ile evli olup 3 Çocuk ve 3 torun
sahibidir.
Prof. Dr. Çiçek Derman
Çankaya'da büyük buluşma zaman gazetesi ( 31/12/2009)
Dün Çankaya Köşkü'nde Çok önemli bir program gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çok sayıda davetli huzurunda Kültür Sanat Ödülleri'ni sahiplerine verdi.
Sanat dünyasının önemli simaları oradaydı. Medya dünyasının tanınmış kalemleri de bu toplantıdaydı. Bu sene Cumhurbaşkanlığı tarafından layık görülen üç ödül sahibi üzerinde de düşünmek gerekiyor. Yaptığı her filmle önemli ödüller kazanan Nuri Bilge Ceylan, hat sanatına büyük emek vermiş Uğur Derman ve yaptığı Çalışmalarla büyük sergilere imza atan Sakıp Sabancı Müzesi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, tören öncesi önemli bir konuşma yaptı. Ödül sahiplerine iltifatta bulundu. Ceylan'ın gençliğine vurgu yaptı ve genç sinema kuşağına onu örnek gösterdi. Sakıp Sabancı Müzesi'nin yaptığı başarılı Çalışmalara atıfta bulunarak Sabancı Grubu'nun sanata verdiği desteğin altını Çizdi. Klasik sanatlarımıza büyük emek vermiş Uğur Derman'ın böyle bir törende böyle bir ödüle layık görülmesinin bile kendi başına büyük anlamı vardı.
Nitekim Uğur Bey kürsüye Çıktığında nazik ve narin ifadelerle önce Gül'e teşekkür etti. Sonra da meselenin bamteline dokundu. Bir dönem hat sanatının nasıl kimsesiz kaldığını, ebru sanatının nasıl unutulmaya terk edildiğini, tezhip sanatının nasıl Çıraksız, üstatların nasıl mahzun kaldığını nazik ve nazenin bir üslupla nakletti. Bunun sebebi olarak da Cumhuriyet döneminde eski olan her şeyin bırakılıp yüzümüzün tamamen Batı'ya döndürüldüğünü söyledi. Bu serzeniş, Çözüm önermeyen birtakım lafların ardı ardına dizilişinden ibaret değildi. Cumhuriyet kazanımlarına da sahip Çıkan Derman, kültür damarlarımızdan kopmamamız gerektiğini, kültürün bir bütün olduğunu ifade ediyordu.
Daha önemlisi; Derman ilk defa Cumhurbaşkanlığı seviyesinde klasik sanatlarımızın takdir edildiğini ve bu iltifattan dolayı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e müteşekkir olduğunu söylüyordu. İşte bu nirengi noktası, Türkiye'nin yeni ufkunu işaretliyor. O da şudur: Uzun yıllardır Türkiye, Doğu ile Batı arasında büyük bir buhran yaşadı, yaşıyor. Oysa bu ülkenin Çıkış yolu ne Doğu'yu inkârdan geçiyor ne de Batı'yı. Bir senteze ulaşması gerekiyor Türkiye'nin. Bir yandan kendisi olarak kalacak, diğer yandan da dünya ile (özellikle de modern dünya diye tabir edilen muasır medeniyetle) yakın ve karşılıklı temasını sürdürecek.
Dün Çankaya Köşkü, Türkiye'nin kültürel sentezini yeterince resmediyordu. Sinema gibi görsel sanatların en parıltılı, en değişken ve yenilenen sanatında önemli bir sima seçilmiş ve ödüllendirilmişti. Sakıp Sabancı Müzesi, Batı resim sanatının ve sanat tarihinin en önemli eserlerini Türkiye'de sergiliyor, aynı zamanda Osmanlı sanatına ışık tutuyor. Bu arada, Batı'nın bir dönemde Osmanlı'dan nasıl etkilendiğini de anlatıyor. Üstelik merhum Sakıp Sabancı'nın hat sanatına dair paha biçilmez hat koleksiyonu da orada sergileniyor. O da -bir manada- kültür atlasımızın vazgeçilmez bir mirasını resmediyor.
Dolayısıyla Sabancı Müzesi, bu Çoğulcu görüntüsüyle ödüllerin en güzelin takdirlerin en değerlisini hak ediyor. Belli ki jüri üyeleri titiz Çalışmış. Ödüle layık görülenler bu ödülü gerçekten hak ediyordu. Jüri güzide isimlerden oluşuyordu: Mustafa İsen, Ahmet Sever, İskender Pala, Doğan Hızlan, Emin Kuz, Hüseyin Diriöz ve Zeynep Damla Gürel. Konu sadece jüri üyelerinin tercihiyle sınırlı değil. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bizatihi o makamda olması, gelenekle modernliğin aynı karede görülmesi için yeterli bir sebep. AB yolunda kat edilen bunca mesafede, Cumhurbaşkanı'nın ayak izlerini görmemek haksızlık olur. Milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık gibi görevlerde bulunan Gül, Türkiye'nin dünyayla kucaklaşması konusunda Çok emek sarf etti.
Ve tüm bunları yaparken, bu ülkenin kültürel değerlerinden hiç kopmadı. Asıl önemli olan da budur. Bu milleti dünya ile buluşturacak da budur. Dünkü ödül töreni, kültür sanat adına Çok şey ifade ediyordu. Çünkü sosyal bir gerçeğe dayandığı gibi Türkiye'nin kendine mahsus sentezini de yansıtıyordu. O özgün terkibi doğru okumak, bu ülkeyi doğru anlamaktır.
Ekrem Dumanlı
http://cankaya.gov.tr/sayfa/haber/detay/?d=haber1157
http://www.trt.net.tr/Haber/HaberDetay.aspx?HaberKodu=ed0492e7-ba1a-4b4a-9f6c-37fcc6918999