34 yıl sonra gerçekleşen hayâl…
Hasan Âli Göksoy
Üsküdar’ın Ayazma semtinde oturduğumuz yıllarda, Doğancılar Caddesi’nden geÇtikçe gördüğüm bir harap külliye içimi sızlatırdı. Güney cephesine destarlı bir Mevlevî sikkesi işlenmiş olan ana yapının doğudaki dar cephesinde, renkli camlarla bezeli ahşap bir “şerefesi” vardı.
İstanbul’un beş Mevlevî dergâhından biri olan Üsküdar Mevlevîhânesi’ydi burası.
Cennetmekân Hocamız Ord. Prof. Dr. Ahmed Süheyl Ünver, büyük oğlum Oruç Emre’nin doğumunu tebrik için Ayazma Öğdül Sokak 42 (Yalı Apartmanı) adresli evimizi teşriflerinde; Ayazma Câmii’nin hemen alt kotunda denize bakan apartmanın kapısında şöyle demişti:
- “Biliyor musunuz, bu apartmanın yerinde son Osmanlı kaptanıderyâsı ve Bahriye Nâzırı Hacı Ahmed Vesim Paşa (1824-1910)’nın yalısı vardı. Mevlevî gönüllü olan Paşa bu yalıda vefat etti ve Üsküdar Mevlevîhânesi hâmûşânı arasına katıldı. Vesim Paşa ayrıca ressam ve hattattı. Sekiz mushaf yazdığı söylenir. O yalının yerine yapılan bu evde demek ki şimdi bir Oruç Reis dünyaya geldi!..”
Hocamızın bu ziyaretinden sonra, Doğancılar Caddesi’ndeki harap yapılar topluluğuna ilgim daha arttı. Caddeye cepheli, arsasına asimetrik yerleşmiş iki katlı yapının Çatısıyla üst kattaki tevhidhânenin döşemesi, zemindeki türbenin sandukaları üzerine inmişti. Hemen yanındaki harem binası da haraptı. Daha arkada görülen matbah vs. bölümleri ise birilerince mesken tutulmuştu.
Bir zaman sonra Mevlevîhâne avlusunda bir faaliyet başladı. Ustalar, işçiler, inşaat malzemesi ve başlarında sempatik bir zât… Bir gün avluya girip selâm verdim. Yakında oturduğumu, Vakıflar İdaresi’nin nihayet restorasyona başlamasına sevindiğimi söyledim. Kendisini “Şahap” olarak tanıtan zâtın o sempatik tebessümü biraz acılaştı:
- “Bizler bir gönüllü grubuz. Vakıflar’a başvurduğumuzda, “oraya verecek tek bir delikli kuruşumuz yok” cevabını aldık” dedi.
Bayramî Melâmîliği’nin kutuplarından ve Mevlevîler arasında büyük saygı gören Seyyid Abdülkadir Belhî (1839-1923) halifesi, şâir ve mutasavvıf Osman Kemâlî Efendi (1862-1954)’ye gönlünü kaptırmış bir cezbe adamıydı Şahap Bey. Asıl adı Şaban Geyikler’di.
Üsküdar’a İstanbul Erenköy’den himmet eli uzanan o gönüllü gruptan bazı isimler hatırlıyor gibiysem de, hâfıza oyunundan korkuyor ve zikredemiyorum.
Şahap Bey’le hemen hergün görüşüyorduk. Önce, avluda bir hafriyata giriştiler. Kuzeydeki hazîreyi ortaya Çıkarıp, kaybolmuş kabirleri buldular. Yıllardır toprak altında yatan şâhideler yeniden kıyam ettiler. Enkaz kaldırıldı, Çatı örtüldü, tevhidhâne zemini, türbedeki sandukalar, puşîdeler ve sikkeler yenilendi, harem bölümü de içinde oturulur duruma getirildi…
Bütün bunlar olurken, grubun fazla bir imkânı bulunmadığı, harcamaların zorlukla yapıldığı anlaşılıyordu. Buna rağmen, fazla uzun olmayan bir zamanda o harâbeden bir mâmûre ortaya Çıktı.
Şahap Bey’le, bu mekânın nasıl değerlendirileceğini konuşmaya başladık. Bir dernek veya vakıf kurulması, yapının asıl hüviyetine uygun faaliyetlere açık tutulması, burada, gelenekli san’atlarımıza ve kültürümüze dair hizmetler verilmesi fikrimi Şahap Bey müthiş benimsedi. Sanırım grubuna ilettiği mesaj orada da kabûl gördü.
Düşüncemi, başta azîz kardeşim Uğur Derman’a, ayrıca muhterem hocam Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’e ve dostum Prof. Dr. Ayhan Songar’a açtım, hepsinden teşvik gördüm.
Vakıflar İstanbul Bölge Müdürü olan zâtı tanıyan Ayhan Songar Hoca bize randevu aldı ve makamında ziyaret ettiğimiz Müdür Bey, “restore edildikten sonra içleri insansız kalan yapılar tekrar yıkılmaya mahkûmdur” diyerek mutabakatını beyan etti.
* * *
1974 yılı ortalarında hazırladığım tüzüğün ilk üç maddesi şöyleydi:
“Madde 1- Derneğin adı: İSTANBUL KÜLTÜR ve SAN’AT DERNEĞİ’dir.
Madde 2- Derneğin merkezi, İstanbul, Üsküdar, Doğancılar Caddesi No. 82’de olup,
şimdilik şubesi yoktur.
Madde 3- Derneğin kuruluş amacı, geleneksel kültür ve san’atımıza hizmet etmek olup,siyasetle ilgisi yoktur. Dernek, bu amacı gerçekleştirmek için:
a) Millî kültür ve san’atlarımızı yurt içinde ve dışında tanıtmak;
b) Mûsıkî, hat san’atı, tezhib, minyatür, ebrû, sedefkârlık, tesbihcilik, resim,
oymacılık, kakmacılık, Çinicilik gibi san’atlarla; edebiyat, felsefe, mistik folklor gibi kültür hareketlerini öğretmek, eğitmek ve yaymak;
c) Bu konularda kurslar, seminerler, konferanslar, kongreler, sergiler, geziler,
gösteriler, incelemeler, konserler, festivaller vs. düzenlemek;
d) Türk san’at ve kültürüne ait her türlü eserin (kitap, mecmua, plak, broşür vs.)
basılmasına, yayılmasına yardımcı olmak ve bu işleri bilfiil yapmak;
e) Türk san’at ve kültürünün her kolunda yarışmalar düzenlemek, araştırmalar
yapmak ve yaptırmak;
f) Zararlı ve kötü yayınlarla (plak, yazı, ses vs.) mücadele etmek;
g) İstanbul’da ve Anadolu’da okul, enstitü, müze, kütüphane, konser salonu, sergi salonu gibi yerlerin kurulmasına ve yaşamasına yardım etmek,
gibi faaliyetlerde bulunur.
……………….
Derneğin kurucularını belirten 4.maddede, (soyadı alfabe sırasına göre); Erdoğan Alpa (Avukat), Sakıp Arıkan (Tüccar), Ekrem Hakkı Ayverdi (Yüksek Mühendis), Semiha Can (Ev Hanımı), Memduh Cumhur (Eczacı), M. Uğur Derman (Eczacı), Şaban Geyikler (Müteahhit), Hasan Âli Göksoy (Fotoğrafçı), Orhan Nasuhioğlu (Avukat), Niyazi Sayın (Neyzen), Ayhan Songar (Prof. Dr.) ve Etem Ruhi Üngör (Müzikolog) isimleri vardı.
Sonra ne mi oldu?..
“Cemiyet” olmanın zorluğunu ne yazık ki her zaman yaşamıştır Türkiye. Bu derneğin de kuruluşu, başta “kişilerin zamansızlığı” ve o yıllar dernekler üzerindeki endişeler gibi sebeplerle tahakkuk etmedi. Bu işe vaktini ve gayretini herkesten fazla harcamış biri olarak, en fazla hüsrân payı da bana düştü…
Aradan tam 34 yıl geçti… 2009 başlarında bir gün, Hattat/Grafiker Savaş Çevik dostum, “yeni kurulan bir vakıfta görev aldığını, vakfın isminin Klasik Türk Sanatları Vakfı olduğunu” söyledi. Buraya kadar belli bir alâkayla dinliyordum ki, vakfın merkezinin Üsküdar Mevlevîhânesi olduğunu duyduğumda irkildim. 34 yıl önceki hayâlimi bir sonraki nesil gerçekleştirmişti!.. Vakfı ziyaretimde, eski yapılanlara neler katılmış olduğunu görerek bahtiyâr oldum.
Bu müessesenin gayeleri istikametinde hizmet veren/verecek olanlara duacıyım…