Kainatın, yokluktan varlık sahnesine Çıkarılmasının sebebini mutasavvıflar aşka dayandırırlar. Kutsi hadise göre " Mutlak güzellik gizli bir hazinedir bilinmeyi, sevilmeyi murad etmiştir; bu arzu ile ayna hükmünde, varlığa vücut vermiştir.
Varlığa vücut veren asıl sebep olan aşk, edebiyatın ve sanatın kaynağını da teşkil etmiştir.
"Aşk imiş her ne var alemde
İlim bir kil ü kal imiş ancak."
Fuzuli
(Alemde var olan şey, aşktan başka bir şey değilmiş. İlim, ancak bir dedikodudan ibaret imiş.)
İşte bu noktada, bütün aşk hikayelerinin başlangıç halini de sevenin sevgiliye ilk baktığı, ilk gördüğü o kutlu bakış (ilahi kaza ) temsil eder.
İlk bakış, bir Çift gözün o yangını alevlendirdiği ve gönüle tüm yükü yüklediği hal. Bu temsili oyunda göz üzerine düşen hali gözyaşlarıyla yerine getirirken, gönüle de yanmak, kül olmak kalmıştır.
Hafız bu durumu ne de güzel dillendirmiştir şu dizelerde:
" Şulesine mumun bile güldüğü ateşe ateş demezler.
Ateş, pervaneyi yakıp kül eden ateşe derler."
Aşk bir mahcubiyet, mağlubiyet hali, sevgili üzerine tefekkür edilen bir ibadettir. Haya elbisesinin aşka giydirildiği, gönülle yaşanan,vuslatla kandırılamayan, hiçbir konuşmanın doyurmadığı ve hiçbir vadide durmayan,duramayan hal...
Gönül, aşk alemine yapılan yolculukta sevgilinin sırlarını içersinde taşır, gizler. Göz ise ayna görevi üstlenir. Sevenle-sevilen adeta aynalaşır, birbirlerine aynalık ederler.
Seven, aşk alemini fark ettiğinde aşk başlar.Sevgili görülen ve gösteren iken seven görendir.Sevenin Çilesi henüz bitmemiştir; aşka yaklaşması ve onu yansıtması gerekir. Eğer bunu başaramazsa sevgili tarafından aşağı itilmeye başlanır, eziyet edilir ve aşağılanır. Böylece sevgili gücünü ve yükselişini sevenden alırken, aşkın iki taraf arasında asla eşitlenmeyen bir durum olduğu anlaşılır.
Seven ile sevilen arasında bir Çok ilahi engel tecelli eder; sevene eziyet, onu aşağı öteleme, ağyar ile sohbet...
İşte sıraladığımız bu ve benzeri durumlar seven ile sevilen arasındaki uzaklığın kapanmasına mani oluştururken, aşkın azalmasını da dolayısıyla engeller.
Sevgilinin zoru sadece sevenledir fakat seven aşkın coşkun haliyle cenneti yaşayacağını hayal ederken vuslatın gerçekleşememesi hasebiyle artık seven cehennemi yaşar.
Mutlak güzelliğe ve kemale yangın kalpler yani aşıklar bu ebedi ışığın etrafında hiç durmadan dönen pervanelerdir evet pervane misali, ışığa, ateşe uçma iştiyakı, benliği yok etme, canından vazgeçiş...
Tıpkı Hallac-ı Mansur, Nesimi, Kerem, Mecnun gibi ve dahi Züleyha misali yanmada, yok olmada hüner.
"Ser-mestim aşk illerinde
Züleyha olmuşum devran ederim
Mah-cemaline hayran olmuşum
Yusuf Yusuf diye seyran ederim."
Aşk makamı, yalnız insana bahşedilen bir makam olup, yaradılışın sırrını temsil eder. Ademoğlunun tüm özellikleri şeytanda mevcutken, aşk makamında iblise geçit yoktur.
Öyle ise şu beden kafesine aşkı unutturmamak Mutlak güzelliğe doğru yürüyüşü her daim diri tutmak gereklidir.
" Şeb-i yeldada uzar fecre kadar kıssa-i aşk
Ta ki Mecnun bitirir nutkunu Leyla söyler."
Fuzuli
(Aşk hikayesi, yılın en uzun gecesinde bile şafak sökene kadar sürer; öyle ki Mecnun sözünü bitirse Leyla başlar; Leyla sussa Mecnun anlatır...)
Nigar ÖZ
Kaynakça:
-Aşktır Asıl Şarap (Prof.Robert Frager)
-Kitab-ı Aşk (İskender Pala)
-Doğu-Batı Dergisi
-Aşk Estetiği (Beşir Ayvazoğlu)
-Rind ve Zahid (Fuzuli)