ON BİN YILLIK İRAN MEDENİYETLERİ
İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi tarafından İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı koordinatörlüğünde yapılan "ON BİN YILLIK İRAN MEDENİYETLERİ ve İKİ BİN YILLIK ORTAK MİRAS" sergisi 2 Aralık 2009 tarihinde açıldı. Sergi 5 Şubat 2010 tarihinde ziyarete kapatılacaktır.
Türkiye ve İran arasında yapılan kültür anlaşmasının 50. yılı münasebetiyle gerçekleşen bu sergi, İran Medeniyetinin belli bir bütünlük içerisinde algılanmasını sağlamakta, Türk - İran Medeniyetleri arasındaki kültürel ve sanatsal etkileşimi gözler önüne sermektedir.
Topkapı Sarayı Müzesi, Tahran Milli müzesi başta olmak üzere İstanbul Arkeoloji Müzesi, İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, Askeri Müze, Sadberk Hanım Müzesi ve Millet Yazma Eserler Kütüphanesi koleksiyonlarına ait 295 adet seçkin eser bulunmaktadır. İslâmiyet öncesi ve İslâmiyet sonrası olarak iki bölüm halinde düzenlenmiş olan sergi; İran'a ait geçmiş medeniyetlerin Çivi yazılı tabletler, hat örnekleri, minyatür, el yazmaları, pişmiş toprak kaplar, Çini tabak ve tabletler, insan, hayvan figürleri, heykeller, tekstil, sedef kapı, satranç takımı, sikke, maden ve ahşap eserlerden oluşuyor.
Eski Taş Çağı, Yeni Taş Çağı, Bakır Taş Çağı, Bronz Çağı ve Demir Çağına ait eserler sergide kronolojik sırayla sergilenmektedir.
En önemlisi ise İran'daki yazının gelişimini ortaya koyan Elâm Ahâmenis İmparatorluğuna ait yazı ve kitâbelerdir. İran'ın batısında bulunan Luristan bölgesine ait formlar, bezemeler, yapım teknikleri ve Çeşitlilik gösteren bronz eserler sergide önemli bir yere haiz. Tabii ki İran Medeniyetlerinde Çok önemli yer tutan Sasaniler‘in maden eserleri de sergideki bütünlüğün parçası.
Koleksiyonlarda Timuri 1460 civarında maşrapa (Topkapı Sarayı Müzesi), Av sahneli tabak Sasani 379-383 (İran National Museum), Herat dönemi Ser levha, şölen tasviri minyatür göz kamaştırıyor. Sergideki Topkapı Sarayı Müzesinden gelen eserlerin büyük bölümü iki ülke arasındaki barışı dostluğu pekiştirmek için Osmanlı Padişâhlarına gönderilen diplomatik hediyelerden oluşuyor.
Eserlerdeki özellikle; Herat Dönemi minyatür ve tezhiplerdeki kompozisyon ve ince işçilik büyüleyici, kullanılan altının günümüzde bile ışıltısını kaybetmemiş olması hayret vericiydi. 14 yy. ve 17 yy. arasındaki eserlerde geçişleri birebir görmek mümkündü. Yoğun kompozisyon, mükemmel işçilik, her şekilde kendini belli eden renkler 17 yy.'a doğru yerini daha serbestleşen kompozisyonlara, naturelleşen renklere bırakıyordu. Bu geçişleri yakinen görmek ise mistik atmosferde daha da muhteşem bir yolculuk imkanını ziyaretçilerine sağlamaktaydı.
Sergide günümüzde pek görmemiz mümkün olmayan bir ser levha vardı ki; görülmesi özellikle tezhiple ilgilenenler için gerekli. Günümüzde ser levhaların birinci sayfasında Fatiha Süresi, ikinci sayfasında ise Bakâra Süresi'nin ilk ayetleri yer alır. Bu ser levhada birinci sayfanın ilk yarısında Fatiha Süresi, sayfanın ikinci yarısından sonra da Bakâra Süresi başlıyor ve diğer sayfada devam ediyordu.
Topkapı Sarayı Müzesi Has Ahırlar bölümündeki bu sergiyi değerli hocamız Arda Çakmak ile gezme görme şansına sahip olmak, eserler hakkında hocamızdan birebir bilgi almak, karşılıklı fikir alışverişinde bulunmak, biz tezhip grubu öğrencileri olarak eğitici oldu. Hocamızın engin bilgi dağarcığını öğrencileriyle paylaşması ders ortamının dışında Topkapı Sarayı gibi muhteşem günler yaşamış bir mekanda, nice kalıcı etkinliklere ev sahipliği yapmış bu sarayda geçirdiğimiz saatler, bizim için Çok güzel bir gün olarak anılarımızda yerini aldı.
Sergiden ayrılırken gözümüzün önünde el yazmaları ve tezhipleri, kısacası eserler bir bir geçiyordu. Gönlümüzde eserler, aklımızda sorular, yüzyıllar öncesi imkânlarda üretilen eserlerin günümüzde halen daha büyüleci oluşu kendimizi sorgulamamız gerektiğini hissettiriyor.
Ayşe Emine Sultan ÇELİK
İKİ DENİZİN BULUŞTUĞU YER
Susuyorum, bugün göz olmayı deniyorum. İstanbul yağmura ve rüzgara teslim, ama medeniyetleri buluşturan sanat inatla direniyor. Topkapı adres seçilmiş, on bin yıllık İran medeniyeti bir diğer medeniyet olan Türk-İslam medeniyeti tarafından misafir ediliyor. Kapılar açık, Çağın sanatseverleri bu misafirliğe şahit kılınmak için davet ediliyor. Zamanın içinde bir yolculuk hissiyatı ile yürüyor ve bana göz kırpan ilk eserin önünde duruyorum, ama aklım bana bir oyun oynuyor. İran medeniyetinin Mecusilikle olan ilişkisi ve ateşe götüren yüzünü hatırlatıyor. Etrafta ateşten geçmiş, ateşi hatırlatan ilk şeyi arıyorum gayr-ı ihtiyari ve o an göz göze geliyoruz teberle, buhurdanlıkla, kılıçla ve de Uzun Hasan ‘ın zırhıyla ...
Ateşin yakıcılığına karşın beni serinletecek, kurtuluşa erdirecek olan Furkan-ı arıyorum ve evet tüm ihtişamı, asırlara meydan okuyuculuğu ile tam da karşımda. Hz. İbrahim ‘e ateşi serinleten, yakmayan, selamete eriştirmesini emreden Mutlak İradenin kelamı... Hemen sonra ilahı kelamın etrafını süsleyen nakkaşı hayal ediyor ve yorgun yeşil gözlerini yanı sıra maharetli ellerini görüyorum. Onu daha fazla rahatsız etmeden usulca Çıkıyorum yanından. Çift kanatlı sedef kakma kapıdan Çıkmak üzereyken, bir ses ‘Merhaba' diyor: ‘Buyurmaz mısınız? Bir fincan kahve ikram edelim size.' Hay hay diyor ve davete icabet ediyoruz. Kahvelerimizi yudumlarken, o zatın bir minyatür sanatkarı olduğunu öğreniyoruz. Eserlerini görmemiz için onları bize büyük bir hassasiyetle uzatıyor. Sanki bir cennet tasviri hayal edilmiş ve bu bahar ile temsili olarak yansıtılmış, doğrusu Çok etkileniyor ancak sonraki eseri görmenin heyecanı ile izin istiyoruz.
Mekanı, zamanı, sınırları aşan sanatın gücünü düşünürken, dalgın dalgın yürüyoruz Topkapı' nın koridorlarında. Aniden İran medeniyetinin o muhteşem halıları ile karşılaşıyoruz. Tam da karşılamalarda ve uğurlamalarda serilen; saygınlığın, gücün, kültürün temsili olan halı...
Özetle gitme vaktinin geldiğini hatırlarken, içimizi bir burukluk kaplıyor ve fakat sonraki buluşmayı düşünüp teselli oluyoruz.
Arda ÇAKMAK Tezhip sınıfı öğrencisi Nigar ÖZ
Soğuk bir kış günü...
Kanımızı donduran soğuga aldırmadan gittiğimiz Sultanahmet Meydanından, sımsıcak anılarla dopdolu döneceğimizi biliyorduk ta en başından.
Hocamız Arda Çakmak ve tezhip grubu arkadaşlarımızla buluşup. Topkapı Sarayının Has Ahırlar Bölümündeki ‘'ON BİN YILLIK İRAN MEDENİYETLERİ ‘' sergisine yağan sağanak yağmurun altındaki yürüyüşümüzden sonra ilk adımlarımızı atıyoruz. Sıcak bir ortama girmenin mi, yoksa padişahlara, sultanlara ev sahipliği yapmış asırlık saraya ziyaretçi olmanın hazzımıydı içimizi ısıtan. Belki de arkadaşlarımız ve hocamızla aramızdaki sımsıcak dostluk bağındaki sır mıydı? Yağmuru soğugu unutmuş asırlık medeniyetin izlerini seyri sefaya dalmıştık.
Hocamızın mihmandârlığında arkadaşlarımızın hoş sohbetleri eşliğinde el yazmalarını, onları süsleyen tezhipleri seyretmekten kendimizi alamıyorduk. Özellikle Herat dönemi tezhipleri büyüleyici idi. Halen daha renklerin ışıltısı, altınların parıltısı göz kamaştırıyor, düşünmeden edemiyorduk. O devirde, günümüz şartlarına göre daha zor olduğunu düşündüğümüz Çalışma koşullarına rağmen üretilen eserlerin bugün bile görselliğini yitirmemiş olması, izleyenleri hayran bırakması, söyleyecek söz bırakmıyordu bizlere.
Sergiden ayrıldıktan sonra hocamız ve arkadaşlarımızla beraber yediğimiz yemekte de sergiden bahsetmeden edemedik. Daha sonraki bir kitap evinin kafeteryasındaki kahve molasında aynı konular üzerine konuşuyor bulduk kendimizi. Kısacası harikulade bir gün, unutulmayacak bir anı oldu bizim için. Temennimiz daha nice sergilerde, daha nice tatlı sohbetlerde buluşmak...
Sanat bir kere gönlümüze taht kurmuş. Yeryüzündeki sanatdan uzaklaşmak ancak ilâhi sanatkârın huzuruna ereceğimiz zamandır. Sanat gönlümüzdeki tahtında daimi , mihmandarlarımızın ömrü bereketli olsun inşallah.
Arda ÇAKMAK Tezhip sınıfı öğrencisi Ayşe Emine Sultan ÇELİK