Klasik Türk Sanatları Vakfı

Düzgünman'ın Mirası

27.11.2011

Fuat Başar

Ebru, asırlar öncesinde başlayıp, günümüze kadar gelen bir sanat macerası. Kaç asırlık bir mazisi varsa, bunu bugün bilmiyoruz. Sanatı yaşatan, sevgi ve fedakârlıktır. O sevgi sayesinde Ethem Efendi, kazandığı paralarla gelen misafirlerin karnını doyurmanın peşinde. Ama nasıl bir samimiyet ki, Üsküdar’da bulunmak Ebru’yu sevmek hasebi ile yetişen Necmettin Hocaya Ebru’yu aktarmış. Kendisi 1994’te rahmetli olduktan sonra, Necmettin Hoca yine bu işi sevdiği için fedakâr cana devam ettirmiş ve başından iki tane büyük dünya savaşı geçmiş. İkinci dünya savaşının başladığı yıllarda, rahmetli hocamız Mustafa Düzgünman bu işi kısmen devralmış. 1963 yılına kadar Necmettin hoca ancak Ebru’yu devam ettire bilmiş, o tarihte yaşlılığından dolayı artık yapamaz vaziyette iken rahmetli Mustafa Düzgünman hoca, yine sırf bu işi sevdiği için, bir gelir kapısı olarak görmeden, bir benlik ve basamağı addetmeden bu işi 1990’da rahmetli oluşuna kadar devam ettirmiş. Eşi rahmetli Süheyla Hanım Mustafa hocamızın en büyük destekçilerinden birisi idi. Bugüne kadar çeşitli kuruluşlar Ebru’yu yaşatmak için kurslar, seminerler vs. düzenledi. Bu kadar kuşak ebrucuyu bir arada toplayan Klasik Türk Sanatları Vakfını, bütün personeline özellikle buradan teşekkürümü sunmayı da bir borç bilirim. Bunların ve sanatçıların şahsında Sayın Başkanımıza bu yönden şükranlarımızı arz etmeyi de isterim.

Alparslan Babaoğlu

Benim için İcazet’in şöyle bir anlamı var. Bizden ve onlardan öğrenenlerin, Mustafa Düzgünman’ın çizgisinde Ebru yaptıklarının bir göstergesi ve bu çizgide Ebru yapıyor olmanın farklı gururunu yaşamaları içinde bir belge diye düşünüyorum. Dolayısıyla İcazet’i önemsiyorum.

Yılmaz Eneş 

Bu gün benim için çok önemli. Çünkü ben Tülay hocamla beraber ilk defa sergi açtım. Kopuk olan halka hocamın varlığı ile tamamlandı. Ebru’nun yeri bende bambaşkadır. 3 yıldır ebru’ya çok küskünüm, kırgınım, dargınım. Ama beni yine Ebru ile uğraşanlar kırdı. Benim için en önemli olan, bugün hocamlar ile beraber olmak, onlarla beraber burada sizin karşınızda durabilmek. Galiba Tülay hocama kadar her şey çok güzel gidiyor. 1999 yılında araya Yılmaz Eneş girdi. Fuat hocamın defalarca ikazına rağmen laleler boyun büktü. Hep hocamla karşı karşıya geldim. Ben en sonunda istediğim Ebru’yu ve formu yaptım. Çok sevinçli veya üzgün olduğum zamanlar da, Ebru’ya bir şeyler katmak adına çalıştım. Bir şeyler yaptığımı düşünüyorum. Ama zaman zaman bakıyorum, yaptıklarım hareketsel olarak insanlara belki de çok kolay geldi. Ben kendi kafamda bunları hep değiştirdim. Belki bu sanata yeni bir şeyler katım, belki de bu sanata zarar verdim. Ama şimdiye kadar da hiç kimse benim bu sanata kötülük yaptığımı demedi. Tekneme karşı her zaman edepli oldum. Ekmek teknem olduğu için kendimden başkasını başına oturtmadım. Sadece saydığım ve sevdiğim insanlar oturdu. Bir şeyleri yaptık, iyi veya kötü. Anlım ak, başım dik. Bilenler bilir ki, Yılmaz’ın başka bir dünyası vardır. Bir tabirim vardır; atölyede ebrucu Yılmaz Eneş’im, dışarıda farklı bir Yılmaz Eneş’im. Yani ceketi kapının arkasına astığım zaman dünyam değişiyor. Tesadüf 94 yılında ebru sanatıyla tanıştım. O sene Tülay hocamı tanıdım ve o gün bu gündür Ebruyla uğraşıyorum. 

Tülay Taslacıoğlu 

Tüm sanatlar zordur. Ama Ebru’nun da içinde yer aldığı Klasik Türk İslam Sanatları olarak nitelendirdiğimiz guruba baktığınız da sadece sanat yapmak veya sadece bir başkasının sizi sanatçı olarak adlandırması da yetmez. Bu sanatların bir adabı, bir yolu, bir ruh terbiyesi ve nefis terbiyesi vardır. Ben hocamdan sadece Ebru öğrenmedim. Bunu her daim her yerde söylüyorum. İnsan olmanın, adam olmanın, kendini eğitmenin birçok yolunu gösterdi. Bunların en azından bir lokma bir şey kapabildiysem ben kendim için çok şanslı bir insan damgasını vurabilirim. O nokta da Fuat hocama, hem Ebru kapısını açtığı, hem beni ruhen eğitmeye çalıştığı için özellikle çok teşekkür ediyorum. Ebru noktasında hayatımda en önemli kişi Fuat hocadan sonra öğrencim olan Yılmaz Eneş’tir. Çünkü Yılmaz sadece öğrencim olmadı. Hem dostum hem de Ebru’ya başlamama neden oldu. Çok uzun bir süre ara vermiştim. El eli yıkıyor, el dönüyor yüzü yıkıyor. Ben ne gördüysem ( sadece Ebru adına değil, insanın kişiliğini ve ruhunu eğitmesi anlamında) bunları da vermeye çalıştım ve görüyorum ki birçok arkadaşımız bunları alabildi. Eğer bir eksik kusur varsa, o kusur benden kaynaklanmıştır ben veremedim. Eğer rahmetli Düzgünman sağ olmuş olsaydı, eminim Ebru’nun şuana geldiği noktadan son derece memnun olurdu. Benim bütün dileğim; Klasik Türk İslam Sanatı olan modern tarz Ebru’nun haricinde, bize ait olan bu sanatın, yine bizim doğallılığımız samimiyetimiz sevimliliğimiz ile bozulmadan özüne hiçbir zarar gelmeden geliştirilmesi devam ettirilmesi ve yaşamasıdır. Bu noktada herkesin verecek bir katkısı olduğuna da inanıyorum. 

Mahmut Peşteli 

Bu günü yaşamama vesile olan kıymetli Vakfıma ben teşekkür ediyorum. Böyle bir teklifle bana geldiklerinde aklıma ilk gelen Tuğba Balcıoğlu’na İcazetini vermekti. Rabbim bana bu günü gösterdiği için sonsuz Hamd-ü Senalar ediyorum. Sadece Tuğba değil. Bu süreç içerisinde takribi 4 sene ders vermekle uğraşıyorum. Çok güzel arkadaşlar tanıdım ve şu anda cenabı Hakka ruhumuzu teslim etsek gözümün arkada kalmayacağına inanıyorum.  

Tuğba Balcıoğlu   

Bu kadar ustanın yanında konuşmak hem zor hem de lüzumsuzdur. Biraz önce bana da sürpriz olan İcazet bir liyakat değil iltifat. Hocamla tanıştığım 2008 senesinde, ortaya koyduğumuz çalışmanın, niteliğinin bir üst basamağından bize iltifat gösterdi ki, bizi heveslendirmek gayret göstermek desteklemek amacıyla. Şuanda, bugün yaşadığım şeyleri böyle algılıyorum ve manevi bir taltif olarak görüyorum. Eskişehir’de, bu sanatlarla kopuk bir şekilde başlamak mecburiyetindeydik. Böyle bir silsileye 2008 senesinde katılmak kısmet oldu.



Bu Kategoriden...