Klasik Türk Sanatları Vakfı

FATİHA SÛRESİNİ ALTI AYDA YAZDI

20.05.2011

1982 Mayıs’ında vefat eden hattat Hâmid Aytaç, zor şartlarda yaşamasına rağmen, geleneksel hat sanatını unutulmaktan kurtardığı gibi bütün ihtişamıyla yeniden ayağa kaldırdı.

Onun fotoğraflarında iki ayrı kişi var sanki. Birinde etrafına boş ve Çekingen gözlerle bakan ürkek bir ihtiyar; diğerinde, yani kamış elinde kâğıda dökülürkenki fotoğraflarında ise güç ve estetik aynı karede birleşiyor. O her büyük adam gibi yoksulluğa, unutulmuşluğa terk edilmiş ama “neden” demeyelim. Nedeni aslında Çok basit; Çünkü onun içindeki dünya, birilerinin girebileceği ya da sığabileceği kadar boş değil.

Bir Osmanlı beyefendisi

Kasap olan babasının izinden değil dedesinin izinden ilerlemiş. Ama hatırlanmalı ki Hafız Sami’yi bile coşturacak kadar güzel sesi, “kubbe parlatanın” oğlu oluşundan kaynaklanıyor. Bir Osmanlı Beyefendisi vasfını, hastaneye kaldırıldığı ve sinir krizlerine tutulduğu günlerde bile bırakmadığını doktorlarından öğreniyoruz. “Ama efendim” diye başlayan cümleleri ne kadar da tanıdık geliyor.

Genelde takvimlerdeki “Hâmid” imzasıyla karşılaşıp tanıştığımız, eski yazının yaşatıcısı olan Hâmid Aytaç, senelerini Reşit Efendi Hanı’ndaki küçük odasında geçirmiş. Daha öncesinde Gümrük Matbaası’nda ve Erkan-ı Harbiye Matbaası’nda memuriyetlik yapsa da Hâmid olmanın bedelini memuriyetten ayrılmakla ödemiş ve asıl adı olan Musa Azmi’yi terk edip Hâmid Aytaç olarak yazıyla hayatı doldurmuş. Aslında İstanbul’a ilk gelmek istediğinde babasını ikna eden Hacı Bey’in sözü o: “tevekkeltü alâllah de, gönder!” O’na bırakılan O’ndan başka nereye gider ki?

Yerini bulan Lâm-Elif

Bir asra yakın sürdürdüğü hayatında kaç eseri var kimseler bilmiyor. Sürekli bir hocası da olmayan Aytaç’ın pek Çok ustadan nasibi bir meşk olsa da İstanbul’a kendini kabul ettirmesi, galiba kimin talebesi olduğunu gösteriyor. Rakım Efendi’ye özel bir saygısı olan Hâmid Aytaç, onun bir eserine tam dört saat bakarken acaba ne düşündü? Ya da hangi meşkin ortasındaydı ki Rakım Efendi’nin Irak’ta yağmalanan “Sure-i Fatiha” yazısını altı ay gibi bir sürede yazdı? Kendi üslûbunu; baka baka, yaza yaza buldu denilen Aytaç için ne baktı ve ne gördü sorusunun cevabı da yok aslında. Bilinen Şişli Camii için hazırladığı istifte “Lâm - Elif”leri yerleştiremediği, sonrasında yorulup kendinden geçtiği ve gözünün önüne inen uykuyla karışık istifte “Lâm - Elif”lerin gelip yerini bulduğu...

Star Gazetesinden Alıntı



Bu Kategoriden...