Hocam hat sanatına nasıl başladınız?
1967 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Yüksekokulu’nu kazanarak yüksek tahsilime başlamıştım. İstanbul’da öğrenci iken bir gün, yine Konyalı olan ve Felsefe Bölümü’nde okuyan arkadaşım Hüseyin Kutlu’nun evine arkadaşlarla birlikte gitmiştik. Hüseyin Efendi’nin hokkası, is mürekkebi ve kamış kalemini, yaptığı karalamaları görünce heyecanlandım. Ben de ders almak istediğimi söylediğimde Hüseyin Kutlu’nun iki aydır Hâmid Aytaç adında bir hocaya devam ettiğini öğrendim. O günden sonraki ilk cumartesi dersi için Hâmid Hoca’ya Hüseyin Kutlu ile birlikte gittik. Hâmid Hoca’nın teveccühleriyle o gün kendisine talebe olduk.
Öğrencilik yıllarından sonra da Hâmid Hoca’ya devam edebildiniz mi?
Tabi benim Konya’ya dönmem gerekiyordu. Ancak hat meşklerine devam etmeyi de Çok istiyordum. Bu müşkülatı nasıl halledeceğimi düşünüp duruyordum. Derken Hâmid Hoca ile vedalaşmaya gittiğimde maruzatımı bildirdim ve memleketime döneceğim için maalesef artık devam edemeyeceğimi söyleyince kendisi beni Çok sevindiren bir fikir verdi. Mektupla derslerime devam edebileceğimi ifade etti. Böyle bir usul olabileceği o zaman için aklıma gelmemişti. Dolayısıyla bu beni gerçekten Çok sevindirdi. Ve Konya’ya döndükten sonra da zaman zaman, İstanbul’a gelen arkadaşlarla bazen de postayla meşkimi gönderdim.
Aynı zamanda mûsikî ile de ilgileniyordunuz sanırım?
Efendim ben Konya’da ortaokula imam hatip okulunda başlamıştım. O yıllarda, musiki derneği vardı. Babamlar bir gün beni oraya götürdü, yanında birkaç arkadaşı da vardı. Ben ilk defa orada gördüm birçok sazı. Daha önce radyodan seslerini duyduğum seslerin canlı olarak dinleyince pek etkilendim ve nedense gönlüm neye daha Çok meyletti. Daha sonra kendi imkânlarımla bir ney yapmaya Çalıştım. Arkadaşlarla birlikte Çalışarak önce neyden ses Çıkartmayı başardık. Sonra bildiğim bazı ilahileri Çalıştım. Derken giderek ney ve mûsikî merakı arttı. Yani ilk ve orta mektepte iken de sanata umumi bir meylim vardı. Mesela resim derslerinde gayet başarılı bir öğrenci idim.
Hâmid Hoca’ya başlamadan önce de hat Çalışmış mıydınız?
Kamış kalemi de yine bir musîki derneğine gittiğim gün Selahattin Hidayetoğlu Ağabey sayesinde ilk kez elime aldım. Ve ilk defa bana neylerinden birini verdi. Beraber segah peşrevini Çalışmaya başladık. Ben biraz üflüyorum ya Konya’da yaptığım alelusul şeylerle ama orada böyle, üflenir bir neyim oldu. O yılın yazında da Konya’da bana rik’a göstermeye başladı kendisi. O zaman Halim Efendi’den rik’a meşk ediyormuş. Sonra nesih meşk etmeye başlamış ama Halim Efendi 1964’de trafik kazasıyla vefat etti.
Bize Hamid Hoca’yı biraz anlatır mısınız?
Hamid Hoca dünya için de önemli benim için de önemli. Kendisini daima hasretle ve rahmetle yâdediyorum. Bugün bu sanatın geldiği noktayı, hattatlara verilen değeri, pek Çok meraklıyı, talebeyi Hamit hoca görseydi keşke diyorum. Çünkü O, bu sanatın anlaşılamadığı, horlandığı günleri Çok gördü. Ama katlandı, sabretti, azmetti, hiçbir zaman şikâyet etmedi. hep yazdı, yazdı, yazdı.
Hâmid hocayla ilgili hatıralarımdan birini anlatayım. Bir gün gittiğimde baktım “her ders on lira” gibi bir şey yazmış. Şaşırdım tabi. Çünkü bizim hat sanatında gelenektir, ücretle öğretilmez. Diğer tüm sanatlarda, sanatkârlar karşılığını alırlar. Ama bizde ücretle öğretilmez. Biz de bir maddi karşılık almadan öğrendik ve öyle yapmaya devam ediyoruz. Bu gelenek devam ediyor. Neyse ben meşkimi gösterdim baktı. Dedim hocam duvarda bir yazı gördüm, ben de dâhil miyim? Yok, evladım estağfurullah, katiyen, dedi. Ben onu, her meraklanan gelip ben de derse başlayacağım diye yazı istiyor ben de yazıyorum, yazıyı alıyor bir daha uğramıyor diye yapıştırdım duvara. Hakikaten bizim bazı arkadaşlar da yapıyorlardı öyle. Bak hocaya rabbiyessir yazdırdım diye bize gösteriyorlardı. Hocam ben hat Çalışmak istiyorum diyor, Hoca da seviniyor, hemen Çekiyor kalemi, sülüs rabbiyessir yazıyor. Kolay iş değildir. Rabbiyessir’i alan gidiyor bir daha gelmiyor.
Aklınıza gelen başka hatıralar var mı?
Hoca o yaşlı haliyle, biz kapıdan girdiğimizde, yavaşça arkasına döner bizi görür; Ooo gelin, gelin, derdi. Çok keyiflendiğini anlardık gelişimizden. Meşkimize bakar sonra müsaade isterdik; otur, otur, derdi. Biraz daha otururduk; hocam kalksak derdik; oturun, oturun, diye ısrar ederdi. Fıkra anlatmayı da severdi. Anlatıp bitirdikten sonra ise kendini koyverir, gülerdi. Bazen Farsça beyitler okurdu.
Günümüzde gençlerin hat sanatına eğilimini nasıl buluyorsunuz hocam?
Bugünün gençleri içinde Çok meraklı ve kabiliyetli olanlar var, ama Çok zor bir sanat olduğu için, sabır ve başka şeyler de gerekiyor. Her şeye rağmen, bıraksalar da iyi devam ettiremeseler de bu sanatı tanımaları, ileride belli yerlere geldikleri zaman bu sanatı desteklemeleri için hiç olmazsa bir müddet bu havayı teneffüs etmelerinde fayda var.
Hocam 1980 yılında, Hamid Hoca’dan sülüs nesih icâzetnâmesi aldınız. Altı yıl sonra IRCICA 1.Uluslararası Hat Yarışmasında, celi divani dalında 1.lik, celi talik 1.mansiyon ve celi sülüs 2.mansiyon aldınız. Uluslararası platformda tanınmanız açısında sizce bunlar birer dönüm noktası mı?
Öyle diyebiliriz. Çünkü yüzlerce hattat, dünyanın dörtbir yanından bu yarışmalara katılıyor. Aylarca Çalışıyorsunuz ve Çok Çekişmeli bir müsabaka oluyor. Tabi hattatlar bizzat değil de hattatların yazdıkları yazılar jüri önünde değerlendiriliyor. Sonuçta böyle ödüller dağıtılıyor. Bunların hepsi birer teveccühtür, teşviktir. Şimdi de öğrencilerimiz ödüller alıyorlar. Bunlar bizi Çok sevindiriyor. Doğrusu, bu yarışmaların dünya Çapında hat sanatının tanınmasına, bu sanatla ilgilenenlerin Çoğalmasına ciddi katkılarda bulunduğuna inanıyorum.
Neticede sanatla uğraşıyorsunuz; millet onun değerini verir, kıymetini bilir. Fakat ben yazı yazarken para kazanmayı düşünmüyorum. Nitekim bir zamanlar, üstadlarımız bu işten para kazanmadıkları halde yazmayı hiç terk etmemişlerdir. Zaten sadece para için yazmanın hiçbir feyzi olmaz. Eğer beni tatmin etmediyse koskoca yazıları yırtıp attığım olmuştur. Önce kendim ona tamam demeliyim. Elbette daha güzeli yapılır, hiçbir zaman kafi görmüyorum daha iyisi yapılabilir; insanın gözünden kaçabilir. Fakat titizlikle ve samimiyetle Çalışıldıktan sonra para kendiliğinden gelir.
Prof. Uğur Derman Hoca’dan da yazı meşk ettiniz değil mi?
Evet. Kendisinden ta’lik yazıyı meşkettim ve altmış yaşımdan sonra bu yazıdan da icâzet aldım. Öğrenmenin yaşı yoktur vesselam.
Konya’nın gelenekli sanatlarımız bakımından büyük bir önemi olduğunu biliyoruz. Özellikle son yıllarda Konya, giderek bu sanatlarda, bilhassa hat sanatında adından Çokça söz ettiriyor. Bunu siz neye bağlıyorsunuz efendim?
Tabii Konya eski bir payitahttır. Köklü bir medeniyetin merkezidir. Tanpınar’ın ifadesiyle “bir başkent daima başkenttir”. Herhangi bir Anadolu şehri değildir. Mevlâna Celaleddin Rumi’lerin, İbn Arabi’lerin, Sadreddin Konevi’lerin, Sultan Veled’lerin ve daha nice büyüğün yaşadığı bir ilim ve irfan memleketidir. Böylesine önemli bir merkezin Türk-İslam sanatlarında da örnek bir mevkiye sahip olması beklenir. Dediğiniz gibi son yıllarda, doğrusu tahminlerin de fevkinde bir gelişme yaşanmaktadır. Uluslar arası müsabakalarda, artık talebelerimiz dereceye girmektedirler. Yine Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, ses getiren faaliyetlere imza atmaktadır. İstanbul’dan ve yurt dışından, Konya’daki bu gelişmeler ve başarılar ilgiyle izlenmektedir.
Yine diğer birçok üniversitede Geleneksel Türk Sanatları Bölümü açılmaya devam etmektedir. Zaman zaman, yeni açılan üniversiteler bizden, yetişmiş eleman talep etmektedirler. Bizim tavsiye ettiğimiz bazı mezunlar bu üniversitelerde lisansüstü eğitim yapmaya başlamaktadırlar. Hattâ bir kısım mezunlarımız öğretim elemanı olarak Çeşitli üniversitelerde göreve başlamışlardır.
Yani öncü bir bölüm, öncü bir üniversite rolü üstlenilmiş durumda, diyebiliriz?
Tabii ki denilebilir. Baştan beri disiplinli hareket edilince, sanattan taviz verilmeyince bunlar kendiliğinden oluyor. Bazıları bizim bölümü hafife alarak geliyor mesela. Bir de bakıyor ki mesele hiç de öyle değil. Çok zorlanıyor. Kimisi ikinci sınıftan ön lisans diploması alarak bırakmak zorunda kalıyor. Dört yılı tamamlayamıyor. Biz onlar adına da üzülüyoruz; ama yapacak bir şey yok. Kaliteli eğitimden taviz vermek istemiyoruz.
Talebelerin başarılı olmaları için ne yapmaları gerekir?
Kabiliyet ve azim Çok önemli ama muhabbet de bir o kadar önemlidir. Hoca ile talebe birbirini sevecek. İsteksizce ders yazmayacak talebe. Ve hoca da meşke şevkle bakacak. Talebe hatalarını Çabuk kavrayacak, tekrar tekrar aynı hatayı yapmayacak. Böyle olursa, başarı da kendiliğinden gelir. Yani üniversite mezunu olmak için Güzel Sanatlar’a gelen bir öğrenci bizim sanatta muvaffak olamaz. Bu işi bütün kalbiyle benimsemeli. İşsiz kalma endişesi taşımamalı. Dikkatini sadece yazıya vermeli. Bilmeli ki yazıda başarılı olursa rızık kendiliğinden gelecektir.
Sizin bir de öğrencilerinize bir baba şefkatiyle yaklaştığınızı biliyoruz. Onların her türlü sorunuyla ilgileniyorsunuz? Sıkıntılarını Çözmeye Çalışıyorsunuz?
Eğer öğrencinin kafasını meşgul eden bir mesele varsa, onu halletmeden kendisini derse vermesi mümkün değildir. Biz de elimizden geldiğince, böyle durumlarda öğrencinin derdine Çare olmaya gayret ediyoruz. Bazı öğrenciler vardır mesela, ailesine bile açamadığı sıkıntılarını hocasına açabilir. Böyle bir yakınlık hissediyor. Biz de üstümüze düşeni yapmak istiyoruz.
Yani sadece hat hocası olmanın ötesine geçiyorsunuz?
Elbette. Bizim sanatımızda samimiyet Çok önemlidir. Diğer bilim dallarında olduğu gibi hoca dersini anlatıp Çıkmaz. Bazı okullar vardır mesela: Hocaların odasında oturup hocayla sohbet etmek şöyle dursun, odasına girmek bile Çok zordur. Ama bizde öyle değil. Kapımız herkese açık. Böyle olunca öğrenci her merak ettiği şeyi sorabilir, o an lazım olan bir malzemeyi isteyebilir. Sanat böyle bir şey.
Hocam hat sanatının geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Çok ümit verici faaliyetler oluyor. Son yıllarda giderek artan bir hızla sergiler konferanslar paneller düzenleniyor. Bizler de iştirak ediyoruz birçoğuna. Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında pek Çok program yapılıyor. Bu sanatlarla ilgilenenlerin sayısı giderek artıyor. Buna rağmen hiçbir sanatkâr, hattat veya müzehhip de eli boş kalamıyor. Kime sorsanız elinde yetişecek bir iş var. Öyle ki bazen sergilere gönderecek eser olmuyor elimizde. Veya bir siparişi hemen karşılayamıyoruz. Bugün insanlar artık birbirlerine geleneksel eserler hediye etmek istiyorlar. Evlerine işyerlerine levha asmak istiyorlar. Koleksiyoncu sayısı hızla Çoğalıyor. Bütün bu gelişmeler klasik sanatlarımızla meşgul olanların daha Çok Çalışmasını ve eser ortaya Çıkartmasını gerektiriyor. Fakat önemli olan iyi eser Çıkartabilmektir. Çok kısa sürede birçok yazı yazmak değildir esas olan.
Bu alandaki yayınlar da Çoğaldı değil mi efendim?
Gerçekten gözle görülür bir artış var. Bazen takip etmek bile imkânsızlaşıyor. Yayın sayısı arttığı gibi yayınların kalitesi de arttı. Artık bu teknoloji varken kimse sıradan baskılara tenezzül etmiyor. Doğrusu da budur. Yapılabilecek olanın en iyisini yapmak lazımdır. Sanatta kaliteli yayın Çok önemli bir husustur. Çünkü malzemeyi, rengi, işçiliği orijinaline ne kadar yakın bir vaziyette takdim ederseniz o kadar iyi bir iş yapmış olursunuz. Sanata hizmet edilecekse böyle edilmelidir.
Bütün bu gelişmeler olurken hayıflandığınız durumlar da oluyordur mutlaka?
Evet. Meselâ eski üstadların, Hocam Hamid Bey’in bugünleri görmesini Çok isterdim. Onlar maalesef bu sanata herkesin değer verdiği zamanları pek yaşamadılar. Hor görüldüler. İlgi göremediler.Buna rağmen yazıyı ve kalemi hiç bırakmadılar. Ve onların sayesindedir bugün bizim yaşadıklarımız. Çok şükür ki, bereketli bir işle meşgul olduğumuz için bugün her yerde hattatlar el üstünde tutulmaktadırlar. Bundan dolayı hem Allah’a Çokça şükretmeli hem de hocalarımıza Fatiha göndermeliyiz.
Bu yola yeni girenler için neler tavsiye edersiniz?
İyi bir hocaya tâbi olduktan sonra bütün mesailerini bu işe sarf etmeliler. Bir gün bile ellerinden kalemi bırakmamalılar. Bir seyahate Çıktıklarında bile yanlarında yazı malzemelerini götürüp fırsat buldukça orada da yazmalılar. Ayrıca, yanlarında büyük üstadların en güzel yazılarından nüshalar ihtiva eden bir cönkleri olmalı. Zaman zaman bu cönke göz atmalı, yazı yazarken de ihtiyaç oldukça incelemeli. Yani yazı tetkik etmek bizim sanatımızda Çok mühimdir. Bir hattat ne kadar Çok yazıyı incelerse harflerin şekillerini, terkipleri o kadar iyi hafızasında tutar. Sadece meşkleri tamamlamış olmak yeterli değildir.
Eski üstadlardan da meselâ Necmeddin Efendi, ne kadar büyük bir hattat olsa da, bir yazı yazacağında en güzel nümunelere tekrar bakar, onları karşılarına koyup yazısını öyle yazarmış. Buna benzer örnekler hat tarihimizde Çoktur. Hiçbir zaman “ben oldum” demek yoktur bu sanatta. Yaşı, makamı ne olursa olsun, insan daima üstadların yazılarına muhtaçtır. Çünkü onlar da kendilerinden öncekileri tetkik ederek bu noktaya gelmişlerdir.
Gençleri görüyoruz bazen; karşılarında hiçbir örnek olmadan yazıp geçiyorlar. Böyle bir kendine güven, ancak gençlerde olabilir! Buna mukabil, az önce bahsettiğimiz hususlara dikkat eden genç nesil de var tabii ki. Zaten böyle Çalışanlar hemen kendilerini belli ederler.
Nitekim, ideal bir hat talebesinin maksadı not almak, diploma almak değil, yazıyı öğrenmektir. Bu maksadı güdenler vakitlerini boşa harcamazlar. Daima hocalarından istifade etmek, bilgilerini görgülerini arttırmak isterler. Canla başla Çalışırlar da Çalışırlar. Bu gayretin neticesinde de sanatta iyi bir noktaya gelirler.
Hocam Çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim efendim.
Röportaj: Yard. Doç. Dr.Fatih ÖZKAFA