SANAT HAYATIM
(1958- 2010)
Fatma İnci A. BİROL
1942 İstanbul’da doğdu ve İÜ. Fen Fakültesi, Fizik-Matematik Bölümünden mezun oldu. 16 yıl Orta ve Yüksek öğretimde fizik hocalığı yaptı.
1958-1970 Prof. Dr. A.Süheyl Ünver’e,
1974-1983 Muhsin Demironat’a,
1976-1986 Rikkat Kunt ‘a talebe olarak Süheyl Ünver ve Rikkat Kunt’dan icâzet aldı.
1973- 2000 İstanbul, Kubbealtı Kültür ve Sanat Vakfı, tezhip kursu hocalığı yaptı.
1988 MÜ. GSF. Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü, Tezhip- Minyatür Ana Sanat Dalına, öğretim görevlisi olarak atandı.
1991 SÜ. Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden tezhip dalında Sanatta Yeterlik belgesi aldı.
1991 Türk Tezyini Sanatlarında Motifler isimli kitabı (Prof. Çiçek Derman ile) yayınladı.
1992 Yrd. Doç. oldu.
1965-1966 ve 1990-1993 yıllarında Viyana’da, Milli kütüphâne ve müzelerdeki Türk eserleri üzerinde Çalıştı. Bildiri ve makaleleri yayınlandı.
1999 Özel öğrencileri ile Grup Nokta yı kurdu.
2000 MÜ. GSF. den emekli oldu.
2001 yılından beri, SÜ GSF. Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü, kurucu uzman öğretim üyesi olarak, tezhip dalında lisans ve yüksek lisans derslerini yürütmektedir.
2002 Ankara,Türk Kadınları Kültür Derneği’ inde yaptığı Sanat Sohbetlerinde, bilgi ve tecrübelerini sanatsevenlerle paylaştı.
2002 Kazakistan Almaty’de, II. Avrasya Nükleer Bilimler Sempozyumu ve üniversitede Türk Sanatı ile ilgili seminerler verdi
2008 “Klâsik Devir Türk Tezyini Sanatlarında Desen Tasarımı, Çizim Tekniği ve Çeşitleri “isimli kitabı yayımlandı.
Yurd dışında: 1961 Fransa/Paris, 1966 Avusturya/Viyana ve 1992 Oberlech, Ressam Paul Renner ve Hikmet Barutcugil ile birliklte., 1993 Viyana, Internationnal Center’da, 2002 Almanya/Berlin, 2003 Slovenya/Lendeva ve Tokyo/Japonya, 2004 Danimarka/Roskilde, Almanya/Stuttgart, 2005 Pakistan/İslamâbad ve Bosna-Hersek Cumhuriyeti/Saraybosna’da sergilere katıldı.
Yurd İçinde: Edirne, İstanbul,Ankara, Bursa, Kütahya, Konya, Manisa, Erzurum olmak üzere toplam 23 sergi açtı veya katıldı.
Danışmanlıklar:
2005 -Kubbealtı Misalli Büyük Türkçe Sözlük Çalışmalarında Sanat Danışmanlığı, 2002-2006 Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde Sanat-Yayım Danışmanlığı,
2004-2005 Kültür ve Turizim Bakanlığı, Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü, Yaygın Kültür Eğitim Komisyonu üyeliği,
Diyanet İslam Ansiklopedisi yazı grubundaki görevlerini yürüttü.
Sizi tanıyoruz. Lakin sizi bir de sizden dinlemek isteriz. Kendinizi tanıtabilir misiniz.
- Kendimi anlatmak, en beceremediğim şeydir. Çünkü tezyînî sanatlarımızla ilgili ele alınması gereken ve Çözüm bekleyen konuları gördükçe, yaptıklarımızın ne kadar yetersiz olduğunu düşünüyorum. Aslında yapılanlardan ziyade yapılması gerekenleri konuşmayı tercih ederim.
Ömrünüzü tezyini sanatlara adamanızdaki sebebler nelerdir? Bunca meslek ve sanat dalları arasında tezyînî sanatlara yönelmenizdeki unsurlar nelerdir?
- 1957-1958 yıllarında lise ikinci sınıf öğrencisiydim. Lisemizde, Süleymâniye Camii’nin 400. yılı münasebetiyle Mimar Sinan günü tertiplemiştik. Günün şeref misafiri Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver beydi. Hocamızın herkesi büyüleyen konuşmasından sonra ikram faslına geçildi. Bu sırada müdiremiz Faika (Onat) hanım beni yanına Çağırdı ve hem lisenin Kültür Kolu başkanı olarak, hem de Kanûnî Türbesi Çinilerinden hazırladığım dosyayı göstermek maksadıyla, Süheyl Hoca ile tanıştırdı. İşte bu karşılaşma, benim tezyînî sanatlarla da ilk tanışmam olmuştur. Böylece henüz 15 yaşında olan Fatma İnci Ayan’ın dünyası, ata yâdigârı güzelliklerle bezenmeye başladı.
Fakat o tarihlerde bu sanatların devlet kurumlarında yer almayışından dolayı resmî meslek olarak seçme şansım yoktu. Fen derslerine duyduğum ilgi sebebiyle, mimarlık olmayınca, İÜ. Fen Fakültesi Fizik- Matematik Bölümüne kaydımı yaptırdım. Aynı zamanda Süheyl Hoca’nın İÜ. Tıp Tarihi Enstitüsü’ndeki tezhip Çalışmalarına da devam etmeye başladım.
Velhasıl yüksek tahsil yıllarım, Bayezid, Soğanağa mahallesi, Tulumba Çıkmazı’ndaki evimiz, Laleli’de, İÜ. Fen Fakültesi ve Bayezid Meydanı’ndaki, İÜ. Tıp Tarihi Ensitütüsü arasında dolu dolu geçti.
Günümüzde klasik sanatlarımız hak ettiği değeri bulabiliyor mu? Sizce daha iyiye ve güzele ulaşabilmek için neler yapmalıyız?
- Ülke Çapında bu sanatlara ilginin artması, hem memnun edici, hem de tedbirli olmayı gerektiren bir durum. Çünkü bilhassa klasik sanatlar için Çalışmalar disiplin altına alınamaz ise yenilik adına soysuzlaşma başlar.
Bunu önlemek için sanatı sağlam temeller üzerine oturtmak şarttır. Sanat ancak bu takdirde uzun ömürlü olur. Bu da arşiv Çalışması eşliğinde, ilmî metotlarla yapılacak araştırma ve seviyeli eğitim ile mümkündür.
Asırlar boyunca Türk kültürünün sembolü ve temsilcisi olan tezyînî sanatlarımızla ilgili eserler, milletler arası zeminlerde şahısları aşarak kültürümüzün temsilcileri olmaktadır. Bu eserlerin evrensel değer kazanmaları, sahip olacakları yöresel, ferdi ve millî kimlik sayesinde olur.
Gelenekler ise, aynen tekrar edilmek için değil, bize ilham kaynağı ve mukayese unsuru olması bakımından önemlidir. Tıpkı uzun atlama yapacak bir atletin, ileri hamle yapmadan birkaç adım geriye giderek hız kazanması gibi.
Kültürümüzün yaygınlaşmasında tezyînî sanatların yeri ve önemi nedir?
- Türk tarihinde geçmişi Uygurlar’a kadar uzanan tezyînî sanatlar, asırların eleğinde elene elene pekçok kültürler ve inanç sistemleriyle beslenmiş ve Türk kültürünün sembolü veya kartviziti haline gelmiştir. Meselâ bu sanatları Timur ve Osmanlı devirlerinde zirvede seyrediyoruz.
Tek tanrı kavramını yerleştirmek ve putperestliği önlemek maksadıyla uygulanan dinî tedbirler gereği, resme ve heykele karşı uzak durulmuştur. Fakat bu tutum islâmî sanatlarda, bir resim tarzı olan minyatür ve klasik kitap sanatlarının, kalemişi, Çini, ahşap ve taş oyma gibi bezeme dallarının batı sanatlarına nazaran daha önem kazanarak gelişmesine sebep olmuştur.
Desenlerin bir dili var mıdır? Motifler sizce neyi anlatmaya Çalışır?
- Tezyînî sanatlarda motif ve desenlerden evvel bunları şekillendiren Çizginin dilinden bahsetmek daha doğru olur. Bu beni Çok düşündüren bir konu olmuştur. Hatta“Dile gelen Çizgiler” isminde kapsamlı denebilecek bir Çalışmam, arşivimde demlenmektedir.
Bunun sebebi sorulacak olursa; Bütün tezyînî sanatların ve içinde hüsn-i hattın da yer aldığı klasik kitap sanatlarının, hatta mîmârînin estetiğini oluşturan ana unsur Çizgidir. Altın pırıltıları içinde kullanılan renkler, Çizgiye yardımcı olur. Fakat bu sanatlarda estetiğin esas mîmarı, motifleri ve motiflerin meydana getirdiği desenleri şekillendirerek duyguları ifade eden, Çizgilerin ahengidir.
Bir esere başlarken veya Çalışırken eser ile aranızdaki diyalog nasıldır?
- Herhangi bir uyarı ile yapmaya karar verdiğim eseri düşünmeye ve hayalini kurmaya başlarım. Bir de bakarım ki eser bitmiş haliyle karşımda duruyor. Hayal dünyamda seyrettiğim bu tasarım, şevkimi, hevesimi körüklüyorsa büyük bir heves ile hemen uygulamaya geçerim. Bir noktaya kadar tasarım benim hükmüm ve idarem altında ilerler. Fakat öyle bir noktaya gelirim ki, eser bana, neyi isteyip, neyi istemediğini söylemeye başlar ve o beni yönlendirir. Sanki hayat bularak benimle konuşmaya başlamıştır. Dost oluruz ve bu dostluk Çerçevesinde tasarım tamamlanır.
Bildiğimiz kadar bu konuda kitaplarınız bulunmakta. Bu kitapları hazırlarken konuları nasıl ve neye göre belirlersiniz?
- Tezyînî sanatlarımızın yeniden hayata kavuşmasında büyük hizmetleri ve himmetleri bulunan Prof. Dr. Süheyl Ünver, Muhsin Demironat, Rikkat Kunt ismindeki üç hocadan, nasiplenmek bana kısmet oldu. İlk icâzetimi Süheyl Hoca‘dan 1970 yılında aldım. İkinci icâzet, Rikkat Kunt hocadan şöyle geldi. Hocamızın hastalığı ilerlemişti. İcâzet hilyesinin yazılması elde olmayan sebeplerle gecikince hocam, bana olan güvenini belirterek yazıldıktan sonra tezhibini yapmama müsaade ettiğini söyleydi. Bu sebebden dolayı icâzetim, hocamın vefatından sonra tamamlanarak Çerçeveye girdi.
Her ne kadar hoca değiştirmek geleneğimizde hoş karşılanmasa da, tarihte bazı durumlarda bunun yapıldığını biliyoruz. 20. Yüzyılın ortalarında da yok olmamak için direnen sanatların tekrar hayata kavuşması, yok olmaya yüz tutmuş kıymetli eserler ve kültürümüz bakımından Çok önemliydi. Bu vahim durum, âdetâ ölüm, kalım meselesi haline gelmiştir. Hayatta kalmış ehil kişilerin görüşlerine ve yardımlarına ihtiyaç vardı. Nitekim öyle de oldu.
Olayların bizi yönlendirmesi ve kaderin Çömertçe sunduğu imkânlar sayesinde devrin üç büyük hocasından vefatlarına kadar kardeşim ile birlikte faydalandık. Bugün hocalarımla ilgili sahip olduğum zengin arşivime baktığımda, her hocamdan öğrendiğimin diğerine tercih edilemeyecek kadar değerli ve farklı şeyler olduğunu görüyorum. Ruhları şâd olsun.
Nihayet 1988 -89 yıllarında, Rektör Prof. Dr. Orhan Oğuz’un teklifi üzerine 16 senelik fizik hocalığıma veda ettim. MÜ. Güzel Sanatlar Fakültesinde açılmış olan Geleneksel Türk Sanatları bölümüne öğretim görevlisi olarak alındım. Sanat Çalışmalarımın resmî görev hâline gelmesiyle, bu alandaki hizmet ve mücadelem daha meşrû yoldan devam etti
Kaderin insana sunduğu her nimetin bir bedeli olduğunu ve Çok zaman o sorumluluğun yerine getirilemediğini hep düşünmüşümdür.
Hocalarımızdan dinlediğim bilgilerin, yarım asırlık araştırma ve uygulama ile elde edilen tecrübenin genç nesillere aktarılması, benim için görevden de öte ödenmesi gereken borç olmuştu. Ayrıca derslerin not tutturarak verilmesi de beni rahatsız eden bir eğitim şekliydi. İşte bütün bu yaşanan zorluklar ve duyulan ihtiyaç, bu birikimin ders kitapları haline gelmesine sebeb oldu.
Geçmişte güzel sanatlarda ehl-i hiref gerçeği bulunmaktaydı. Bunu günümüzde görmek pek mümkün değil. Sizce daha iyi ve doğru eser üretmek için metod ne olmalıdır?
- Bu sorunuzun cevabına 3. soruda kısmen temas etmiştik, oradan devam edelim.
Tarihte saray himayesinde faaliyetini sürdüren nakışhâne geleneği ve orada yetişen, görev yapan ehl-i hiref mensupları iyi bilinmesi gereken bir konudur. Çünkü bu sistem hizmet verdiği sürece, sanatta kalitenin kontrolü ve milli üslûbun korunarak gelişmesi mümkün olmuştur. Bu Çalışmalarda uygulanan disiplin, sanatı tekrarların pençesine düşmekten korumuş ve imparatorluğun topraklarında farklı kültürlerden beslenerek fakat milli Çizgiden ayrılmadan yeni üslûpların doğmasına fırsat vermiştir. Bu kurumlar sayesinde tezyînî sanatlar, mensup olduğu imparatorlukları zirvelerde temsil eden eserler üretmeye ve sadece kılıcı ile değil kalemi, fırçası ile de fetihler yapmaya devam etmiştir.
Tezyini sanatların yabancı kültürlerin etkisi altına girerek inişe geçmesi ise nakışhâne geleneğinin zayıflayarak yok olduğu tarihlere rastlar. Maalesef günümüzde de bu boşluk henüz tam mânâsıyla doldurulamamıştır.
Matematiğin yeryüzünde her yerde var olduğu bir gerçek. Tezyînî sanatlara gönül vermeden önce fizik hocalığı yaptınız. Sanatlarımızda fizik kimya gibi müsbet ilimlerin yeri ve önemi hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Bence bu ilimlerin beşeriyete kazandırdıkları en önemli husus, olayları bîtaraf bir gözle değerlendirmek ve meselelere belgeler eşliğinde ilmî metodla Çözüm bulmaktır. Böylece zihni pozitif düşünce sistemi ile düzenlemektir. Sadece sanatta değil, kültürümüzün Çözüm bekleyen bütün konularının ancak bu sayede doğru cevaplar bulacağına inanıyorum. Ben bu gerçeği, birbirine zıt gibi görünen iki meslek hayatımda da yakînen yaşadım.
Değerli Hocam sizi yorduk. Affınıza sığınarak sanatkârlara ve sanat sevenlere vermek istediğiniz mesaj var mı? Bize zaman ayırdığınız için teşekkürler.
- Şurası bir gerçek ki, sanat insanın hayatını istilâ edip esir almadıkça kalıcı eserler üretmek mümkün değil. Bunun için lâzım olan sabır, sadakat ve fedakârlık, ancak kalbe düşen aşk ile verilebilir.
Demek ki, sanatta başarının sırrı aşktır.
Şüphesiz sanat duyguların dilidir. Aşk ile vücud bulur. Hamurunda samîmiyet, etiketinde kimlik olmazsa sanat olmaz.
Sanatta iki grup özellik vardır, biri şartlara ve şahıslara göre değişebilen, ferdî ve yöresel kimliği belirleyen özellikler, diğeri ise millî kimliği kazandıran ve korunması gereken özellikler.
Sanatkâr iç ve dış dinamiklerle beslenerek yeni arayışlar içinde dolanırken, bunları iyi tanımalı ve eserinde kullanabilmelidir. Özellikle klasik ve gelenekli sanatlar için bu Çok önemlidir.
Yani şunu demek istiyorum; Sanatta herhangi bir şeyden etkilenmek başka şeydir, ona teslim olmak, benzemeye özenmek ve onu taklit etmek başka bir şeydir. İkinci seçenek eseri samîmiyetten de şahsiyetten de mahrum eder ki, o sanat olmaz.
İşte tezyînî Türk sanatları da asırlar boyunca milli kimliğine sahip Çıktığı devirlerde altın Çağını yaşamış ve medeniyetinin sembolü haline gelmiştir.
Teşekkür ederim.
Fatma İnci A. BİROL
(2010- Ekim)
Röportaj ve Fotoğraflar
Ayşe Emine Sultan ÇELİK