Prof. Uğur Derman, her ne kadar “Eski İstanbul’u ben de göremedim” dese de, bambaşka bir İstanbul’u ve onun yarenlerini anlattı.
Türkiye Diyanet Vakfı ve Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)’in işbirliği ile Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı Etkinleri kapsamında gerçekleştirilen ‘Beyazıt Ramazan Sohbetleri’, Klasik Sanatlar ile ilgili kaynak eserleri ile tanınan eski İstanbul beyefendilerinden Prof. Uğur Derman’ı konuk etti. Derman, hoş sohbetine iştirak eden Çok sayıda dinleriyiciye, bugüne göre tenha ve daha küçük bir şehir olan ve artık yaşanmayan İstanbul’u anlattı. Bunu yaparken de kimi zaman Çocukluk günlerinden kalan hatıralarından kimi zaman da tarihî verilerden faydalandı.
YOK OLAN “İSTANBULLU OLMAK ÖZENİ”
“Eski İstanbul’dan bahsetmek için 150 yaşında olmam lazım” diyerek sözlerine başlarken “75 yıl önce İstanbul, böyle Çığrından Çıkmış bir İstanbul değildi. 800 bin ile 1 milyon arası bir nüfusu vardı. Küçük bir şehirdi” dedi. 1950’lerde başlayan göçlerin, şehrin Çehresinin değişmesinde büyük tesir meydana getiridiğini dile getirdi. 50’lerden önce de İstanbul’un göç aldığını belirten Derman, o dönem gelenlerin “Nasıl İstanbullu olabiliriz?” endişesi taşıdıklarına dikkat Çekti. Bugün ise Anadolu’dan gelenlerin mahallî kültürlerini İstanbul’a taşıyarak övünmesinin “İstanbullu olmak” ayrıcalığını ortadan kaldırdığını ifade etti.
75 yıl önce halkın %90’lık kısmının nakil vasıtası olarak tramvayı kullandığına dikkat Çeken Uğur Derman, tramvayın ne mubarek olduğunu kaybedince anladıklarını dile getirdi. Beyazıt’ın 1924’te yapılan büyük fıskiyeli havuzunu, etrafından dönen ve Topkapı ile Vezneciler’e giden tramvayları anlatarak Aksaray’daki caddenin yükseltilmeden evvel Valide Camii’nin konumunun farklı olduğunu, Beyazıt Hamamı’nın bugün temelleri göründüğünü, Tarihî Yarımada’da gerçekleştirilen alçaltma ve yükseltme Çalışmalarının İstanbul’un topoğrafyasını bozduğunu belirtti.
KÜLLÜK VE RAMAZAN PANAYIRI
Küllük Kahvesi’ne de değinen Derman, daha ziyade edebiyatçıların ve şairlerin mekânı olmasına rağmen halka açık olduğunu, Çocukluğunda ailesi ile birlikte Çay, kahve içmek için uğradıklarını, neredeyse Küllük ile beraber anılan Emin Mahir Lokantası’nı da hatıladığını anlatarak “Çınaraltı Kahvesi, Beyazıt Kütüphanesi’nin yanındaydı ve edebiyat mensupları ön kısımlarda otururdu. Sahaflar Çarşısı’nın orjinal hâlini 1950’lerde yandığı için bilmiyorum ama 53’deki restorasyonun ardından gelip gitmeye başladım. Şehülsahafî Raif Efendi’nin dükkanı Kapalıçarşı kapısının hemen yanındaydı.” dedi.
Sahaflardan daha eski bir İstanbul adetinden de bahseden Uğur Derman, Ramazan ayına mahsus olarak Beyazıt Camii avlusu içine baharat, tesbih gibi İstanbul dışından getirilen Çeşitli eşya ve yiyeceklerin satıldığından bahsetti. Şumlulu hattatların Osmanlı’nın sanatın zirvesinde olduğu dönemlerde, yazıp süsledikleri Kur’an-ı Kerimler’i getirerek avluda saatıklarını ve kazançlarıyla yeni Kur’anlar yazmak için malzeme aldıklarını belirtti. Sanat değeri bakımından iyi sayılamayacak bu eserlerin hâlâ bazı kütüphanelerde bulunabildiğini de anlatırken İbrahim Şevkî Efendi’nin bu vesile ile Şumlu’ya hat dersleri için gönderildiğini kaydetti.
KARŞI YAKAYA DOĞRU...
“İstanbul’un karşı yakası Üsküdar. Üsküdar ve Eyüp ayrı birer şehir gibiydi. Kadim İstanbul surlarla Çevriliydi ve akşam ezanından sonra kapıları kilitlenirdi. Eyüp’e gitmek isteyen biri akşam ezanından sonra dışarı Çıkamazdı. O zamanlar sur içindeki bölgede doğanlara Şehrî denirdi.” diyen Derman, aktarmalı vapur seferlerini ve vapurun uğradığı semtlere göre İstanbul ahalisini anlattı. Üsküdar’da ulema, Kuzguncuk’ta museviler, Beylerbeyi’nde İstanbul’un en karakterli insanlarının yaşadığını söyleyerek aynı hattın vapurlarının sürekli gecikmesinden ötürü; “Çengelköy’ün sebzevatından, Beylerbeyi’nin teşrifatından yetişemiyoruz” dendiğini aktardı.
Beyazıt Kulesi’ni, kuş evlerini, İstanbulî bir zarafetin temsili sadaka taşlarını da anlatan Uğur Derman, Necmettin Okyay ile Ömer Vasfi Efendi’ye ait bir hatırayı da nakletti. Geçmişteki İstanbul ile günümüzdekini karşılaştırdığında tek olumlu gelişme olarak yardımlaşma artışını gördüğünü belirterek mülkî ve askerî paşalar zamanını görmediğinden onların yaptıkları yardımlara şahit olmadığını, ancak yaşadığı devre göre bugün cömertliğin daha da yaygınlaştığını ifade etti. Bugün hazırlalanan mahyaları da beğenmediğini belirten Derman, Ömrümün Bereketi adlı eserinin ikinci cildinin hazırlanmakta olduğu müjdesini verdi.
Beyazıt Ramazan Sohbetleri’nin son konukları; Şişli Emekli Müftüsü Recep Öztürk, yazar Abdurrahman Şen, İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı, yazar Bestami Yazgan, yazar Ali Hakkoymaz ve yazar Mehmet Niyazi her akşam saat 18.00’de Beyazıt Camii bitişiğindeki sohbet Çadırında olacak.
Elif Sönmezışık
Vakıf Fuarcılık ve 30. Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı
Basın Danışmanı