Klasik Türk Sanatları Vakfı

Kalemişi

20.11.2011

Abdullah OĞUZHAOĞLU 

Kalemişi çok fazla bilinen bir sanat dalı değil. Bu sanat atölye ortamında yapılan bir sanat dalı değil. Daha ziyade mimari eserlerde, iskelelerde, kubbelerde, tavanlarda yapılan bir sanat dalıdır. Haliyle bunu atölyelere taşımak çok zor. Atölyelere taşınabilen Kalemişi içerisinden tek sanat Edirnekaari diye tabir ettiğimiz ahşap üzeri kalemişi sanatıdır. Bizde kurslarımızda mümkün olduğu kadar bunların üzerine yoğunlaşıyoruz. Kalemişi, ilk olarak Uygurlarda ortaya çıkıyor. 8.veya 9. yüzyıllarda Uygur’da Karahoça denilen duvar fresklerinde ortaya çıkıyor. Bu duvar fresklerinden, Türk motiflerinin çoğu buradan alınıyor. Daha sonra orta asya’dan günümüze kadar Batı sanatının etkisi geliyor. Bir dönem Osmanlıdaki batı hayranlığı ile Kalemişi bir duraklama geçiriyor. Barok ve Rokoko’nun etkisi ile 16. yy. tabir ettiğimiz klasik dönem (bu tezhip ve minyatür içinde geçerlidir) bir duraklama dönemi geçiriyor. Üniversitelerde tezhibin gelişmesiyle de Kalemişi de gelişiyor ve öğrencilerin artmasıyla da Kalemişi’nin kalitesi de artıyor. Kalemişi; esas adıyla Mimari Tezyinat’tır, çünkü kalem ile yapılan bir iş değildir. Kalemişi fırçalarla yapılır. Bu fırçalar kimine göre kalem fırça diye tabir ediliyor, ondan dolayı da adına Kalemişi deniliyor. Kalemişi’nin birkaç bölümü var. Bu Ahşap Üzeri Kalemişi, Tuval Üzeri Kalemişi, Mermer Üzeri Kalemişi, normal Sıva Üzerine Yapılan Kalemişileri olaraktan bölümleyebiliriz. Bunların nasıl uygulandığını ve nasıl yapıldığını anlatacağız. Bütün mimari eserler de olduğu gibi Kalemişleri hiçbir mimari eserimiz orijinal yeri tam olarak sabit kalmış değil. Restorasyon aşamasında eserler raspa denilen bir aşamadan geçer. Raspalar sıvaların katman katman kaldırılıp orijinaline en yakın olan dönemi bulmak. Orijinaline yakın dönemi bulduktan sonra da eski süsleme kaldırılıyor ve yerine orijinaline daha yakın süslemeler yapılıyor. Hemen hemen birçok eserin etrafında orijinal eserden bir parça bırakılmıştır.

Kalemişi’nde Malakari diye tabir ettiğimiz bir teknik var. Malekari; sıvanın 2 ila 3 cm kalınlığında alçı ile sıvanıp daha sonra alçı üzerine deseni geçirip zemine ulaşılana kadar oyulmasıyla elde ediliyor. Bu bir dik kesim, eğimli kesim veya çift renkli Malakari olaraktan teknikler var. Tuval Üzeri Kalemişi tabir ettiğimiz teknikte ise; daha ziyade saraylarda 17.yy veya 19.yy dönemlerde kullanılmış.

Edirnekaari; 15. 16. ve 17.yy da ortaya çıkıyor. Ama esas olaraktan 17.yy da Edirnekari ismini alarak ortaya çıkıyor. Edirne; Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentlerinden birisi. Başkent olması hasebi ile de bütün devletin sanat faaliyetleri olsun devlet erkânındaki işler olsun ve Avrupa’ya geçiş hattı üzerinde olması Edirne’yi farklı bir yere oturtuyor. Bunun içinse, Edirne’de çok farklı sanat faaliyetleri yürütülüyor. Burada işte lake kaplar, kutular, çiçek ressamlıkları, kitap kapakları, ahşap işçilikleri, hat, tezhip, minyatür gibi işlerin yapıldığı birçok atölyeler var. Fakat Edirne başkentliliği kaybettikten sonra, zaman zaman bu sanat dalları azalıyor, yavaş yavaş İstanbul’a doğru çekiliyor ve yinede önemini kaybetmiyor. Edirne’nin bu konumundan yani köprü vazifesi konumundan dolayı da savaşlardan, sanat akımlarından etkileniyor. Batı sanatından ilk etkilenen şehir Edirne’dir. Fakat etkilenirken de tamamen bir kopya değil de kendi kotasında eriterekten yani bir barok sanatını, bir rokoko sanatını olduğu gibi değil de, Türk sanatı ile harmanlıyor ondan sonra kendi potasında eritip ortaya yeni bir sanat akımı oluşturuyor. Bunun adına da Edirnekari denmiş. Yani Ahşap Üzeri Kalemişi diye tabir ettiğimiz bir süsleme sanatı var ama herkes buna Edirneişi, Edirnekari diyor. Bunun adı Edirnekari değil. Ahşap Üzeri Kalemişi çok daha eskilere giden yani İran İmparatorluğunda, İran’da, Sasani İmparatorluğunda, ta ki Mısırlılar da, bunların hepsinde var Ahşap Üzeri Kalemişi. Edirnekaari ile Ahşap Üzeri Kalemişi’ni birbirinden ayırt eden şey üsluptur, yani diğer adı ise Türk Rokokosu. Ahşabın üzerine her yapılan süsleme Edirnekaari değil. Teknik olaraktan, altyapı olaraktan Edirnekari gibi uygulanmış olabilir ama motif olaraktan Edirnekari değil. Edirnekaariler daha ziyade Rokoko üslubunda yapılmış ve yahut da natüralist buketler, çiçek ressamlığı. Bunlar sadece tavanlarda yapılmamış, birçok dolap kapaklarında, yüklüklerde yani Edirne’de birebir evlerde kullanılmış. Edirnekaari de ağaç işleri olaraktan birkaç gruba ayırıyoruz. Biri Oyma Eserler. Bu eserler genellikle yazılarda ortaya çıkıyor. Kakma eserler ve Bezeme diye tabir ettiğimiz süsleme eserler var. Bu süsleme eserler de, dekoratif eserler, ev içinde lüzumlu eşya olarak ta kullanılan eserler ve saray üslubu diye tabir ettiğimiz üç gurupta ayrılıyor. Dekoratif eserler; tavan süslemeleri, yüklükler, tırabzan ayakları diye tabir ettiğimiz merdiven ayaklıklarında oyma olaraktan yapılıyor. Ev içinde kullanılan eserlerde ise kavukluklar sofra altlıkları veya sini altlıklarında, rahlelerde genellikle kullanılıyor. Edirnekaari de çok fazla geometrik üsluplar kullanılmamış. Selçuklu dönemindeki geometrik üsluplar da kullanılmamış. Var ama çok nadir. Edirnekaari de ahşabın kullanılması, ahşabın daha uzun ömürlü olduğundan dolayıdır yoksa ahşabın bir özelliği yok. Edirnekaari yi ahşap üzerine değil de bir sıva üzerine de yapabilirsiniz, çünkü bu bir üsluptur. Kalemişilerinde motifler büyüdüğü için biraz daha detaylandırmak gerekiyor. Bazı desenler vardır ki haliyle bir tezhip kadar incelikli. Kalemişi; tezhibin kabası değildir. Kalemişi de temelinde tezhip olan bir sanattır. Türk sanatlarında hangi sanatla uğraşacaksanız mutlaka tezhip bilmeniz gerekiyor.

Taş ve Mermer Üzerine Kalemişleri. Zemin olaraktan normal sıva üzeri Kalemişi’nden farklı bir şey var. Zeminine sülyen denilen bir malzeme sürülüyor. Sülyen de kurşunun 900 derece ısıtılmasından elde ediliyor. Süsleme üslubundan bir fark yok, sadece zemin faklı.

Kalemişi’nde kullanılan boyalar kök boyalar değildir. Kök boya; bitki köklerinin kaynatılarak elde edilen yünlerde ve ipeklerde iplik boyamalarda elde ediliyor. Kalemişi’nde kullanılan boyalar topraktan veyahut maden oksitlerinden elde ediliyor. Onlar aynı ebruda boyaların ezildiği gibi eziliyor ve içine Arap zamkı veyahut da kazelin (sütün sirke ile kesilip yapışkan bir madde elde edilir) dediğimiz madde ile karıştırılıp tavana sürülmesi. Son zamanlarda yağlı boyalar, plastik boyalar çıktı. Bunlar tamamen nefes almayan boyalar. Yağlı boya hiçbir zaman Kalemişi’nde kullanılmamış tabi son dönemler haricinde. Özellikle Osmanlı döneminde hiç kullanılmamış. O zamanki kullanılan yağlı boyalar da bezir yağı ile toprak boyalarının karışımıyla elde edilmiş. Günümüzde ki yağlı boyalar plastik esaslı olduğu için, yağmur alıyor ve nefes alamadığı için şişme yapıyor ve patlıyor. Kalemişi’nde kullanılan boyalar genelde toprak boyalardır, kullanılması gereken boyalarda öyledir.



Bu Kategoriden...