Klasik Türk Sanatları Vakfı

KLASİK TÜRK SANATLARI KÜLTÜRÜ

08.04.2011

Notlarla Klasik Türk Sanatları Kültürü Dersinden Yansıyanlar
“İslâm Medeniyetinin Sanatları hiçbir zaman Leonardo Da Vinci gibi yaptığı sanat eserine benlik duygusundan Çekiç fırlatan bir sanatçı tipi taya Çıkarmamıştır”

       Prof Dr. Çiçek Derman Hoca, “Klasik Türk Sanatları Kültürü” adlı derslerinin ilkini Altunizade Kültür Merkezi’nde verdi. Ağırlıklı olarak Klasik Türk Sanatları Vakfı kursiyerlerine yönelik bu derste klasik sanatların temel Çıkış unsûru olan kitap ve kitap sanatları üzerinde durdu. Hocaya göre hat, tezhip, minyatür gibi sanatlar, İslâm dininin ilme ve sanat dolayısıyla kitaba verdiği önemin bir yansıması olarak gelişmiştir. İslâm dininin ilme olan bu desteği kitabın, kütüphânenin ve kitabın en yi şekilde taya Çıkmasını sağlayan sanat dallarının gelişmesini de beraberinde getirdi. Bu açıdan bakılınca İslâm medeniyeti, bir ilim ve kitap medeniyeti olarak tarif edilebilir. Kur’ân-ı Kerîm’in ilk temel prensibi olan “ oku” emrine olan vurgusu bu gerçeği daha iyi taya koymaktadır. Ayrıca Peygamberin öğütlerini içeren Hadislerde de bu yönde yer alan “beşikten mezar kadar İlim öğrenin” ve “İlim Çin’de de olsa gidip öğreniniz”gibi tavsiyeler ilim ve öğrenmenin İslâm’daki önemini daha iyi gösterir. İlme ve öğrenmeye bu kadar önem veren bir dinin medeniyetinin temel taşları arasında kitap ve onunla ilgili sanatların olması kaçınılmazdır.
       Bu başlangıç ifadeleriyle, klasik Türk sanatlarının kültürel temellerine bir bakış yapan Çiçek Hoca, kitabın temel yapısı olan kâğıdın taya Çıkış sürecini, Çin’de ilk kâğıdın bulunuşunu, kâğıt olarak kullanılan nesnelerin ve sonunda bugünkü kâğıda dönüşmesinin serüvenini anlatarak sözlerine devam etti. Çin’de bulunan kâğıdın başka ülkelere yayılmasında Türklerin etkin rolleri olduğunu söyleyen Hoca, konuşmasında sanat alanı, kullanılan âherli kâğıdın taya Çıkışını ve kâğıtların kesimi için kullanın makasın özelliği gibi detay bilgilere de değindi.
       Kâğıtla kitabın doğuş seyrini anlatmaya başlayan Çiçek Hoca, kâğıt işleminin tamamlandıktan sonra bir sonraki aşamada kitap malzemesinin yazım için hattata ardından tezhip veya minyatür için nakkaşhâneye gönderilerek işlemlerin sırasıyla tamamlandığı sürece kısaca değindi.
       Bu şekilde Çeşitli konularda yazılan sayısız kitapların bir yerlere konup kunması ihtiyacı doğmuş ve bu da özel ve genel kütüphânelerin yapılması gereğini taya Çıkarmıştır. İslâm âleminde ilk kütüphânelerin, Kur’ân-ı Kerîm ve hadis etrafında yoğun bir telif faaliyetinin başladığı Emevîler, döneminde aynı zamanda birer okul olarak da görev yapan mescitlerde görülmüştür. Kaynaklardan öğrenildiğine göre bu devirde bazı âlimlerin evlerinde önemli sayıda kitaptan oluşan kütüphâneleri vardı. Kütüphâne kurmanın özellikle Abbâsîler döneminde bir yarış haline almış ve Abbâsîler’in hilâfeti süresince İslâm dünyasında gerek Abbâsî halifeleri, vezirleri, âlimleri ve diğer sınıflara mensup şahısların, gerekse Abbâsî hilâfetini tanımakla birlikte müstakil devlet tesis etmiş bulunan Büveyhîler ve Selçukîler’e mensup kişilerin kurdukları kütüphâneler tarihî gelişimini sürdürmüştür. Abbâsî döneminde Bağdat’ta 36 tane kütüphâne bulunmaktaydı. Özellikle Harun Reşid’in ilim ve sanatçılara verdiği değer, Hâlife Memun’un Batıdaki klasiklerin Çevirisi için kurduğu tercüme odaları İslâm medeniyetinde kitap ve sanatların gelişmesinde bir zirve teşkil etmiştir. Ancak bu zirve, Moğol dularının istilâsı ve Hülâgu Hanın 1258’de Bağdatı tahribi ile büyük bir darbe almış ve Moğolların kütüphâneleri yakmaları ve Çok kıymetli yazmaları yakacak olarak kullanmaları kitap kültürünün gelişimine büyük zarar vermiştir. Moğol hükümdârlarından Timur birazcık olsun fethedilmiş ülkelerin halkına ve eserlerin gelişmesine karşı seleflerinden farklı davranmaya Çalışmış, başkentinde bir Çok kitapları toplamış ve büyük bir kütüphâne de yaptırmıştır. Böylece birçok sanatçıyı da sarayında toplayan Timur, yeni bir sanat ekolunu (Herat) doğmasını sağlamıştır.
       Doğuda yaşanan bu kitap serüveni, 711 yılında feth edilen İspanya’da aynı hızla gelişmiştir. Batı’da bu görevi Endülüs Emevîleri üstlendi. Endülüs Emevîleri kendi kültür müesseselerini kurmaya başlayınca Doğu’dan Batı’ya uzun yıllar süren ulemâ akınıyla, özel kütüphânelerle birlikte Doğu’daki kitap pazarlarında tedâvül eden birçok yazma eser Endülüs’teki yeni sahiplerinin koleksiyonlarına intikâl etti. 711-1492 yılları arasında devam eden İslâm medeniyetin buradaki hakimiyeti, bütün şehirleri etkisi altına almış ve bu şehirlerin yeniden inşâsı sırasında Arap İspanyasının Çok sayıda kütüphânelerin kurulmasını da sağlamıştır. Ancak bu medeniyet ihtîşâmı son Müslüman devletinin yıkıldığı 1492’de İspanyol Kardinalinin emriyle Gırnata meydanında toplatılan binlerce yazma eserin yakılarak kül edilmesiyle adeta medeniyetin kültür hazinlerine bir soykırım uygulanmıştır.
       Ancak İspanya‘daki bu İslâm Medeniyetinin Avrupa’nın Rönesans (yeniden doğuş ) döneminin etkileyici bir unsûru olmasın engelliyemedi. Avrupa’daki bu yedi asırlık bir İslâm medeniyetinin hâkimiyeti modern Avrupa’nın temellerinin atıldığı Rönesanssın başlıca etkileyici faktörü olmuştur.
       Arap dünyasındaki İslâm medeniyetindeki kitap serüveninden sonra Türk dünyasındaki gelişmelerini anlatmaya başlayan Çiçek Hoca, 1071’de Anadolu giren Türklerin ilk kütüphâneyi Konya’da yaptıklarını ve bu şekilde ilk kitap sanatlarının da burada başladığını söyledi. İlk kütüphânelerin önce medreselerde sonra câmilerde ve nihâyet saraylarda kurulmuştur. Osmanlı’da ilk saray kütüphânesinin 1444 yılında II. Murat tarafından Manisa’da kurulduktan sonra bu geleneğe ilk adım atılmış oldu. III. Ahmet’in yaptırdığı Topkapı sarayında müstakîl bir kütüphâne, bu yönde Osmanlı’da ilk olma özelliğini taşır.
       İslâm sanat kültürünün temel unsûrları olan kitap ve kütüphâneyle ilgili konulara bir bakış kazandıran Çiçek Hoca, son sözlerinde kitapların raflara dizilişinin ve kütüphânelerdeki görevlilerinin (hafız-ı küttab) önemine değindi. Ayrıca klasik İslâm sanatlarında sanatçının ahlâkî tutum ve davranışında eserine imza atma konusuna kadar Çok titizlik gösterdiğini ve bu nedenle İslâm sanatlarında Batıda eserini tamamladıktan sona yaratıcı benliğini bürünerek Çekiç fırlatan Leonardo Da Vinci gibi bir sanatçı tipinin görülmemesinin temelinde bu İslâm ahlâkı anlayışının yattığına dikkat Çekti.

Dr. Rıza KURTULUŞ



Bu Kategoriden...