Klasik Türk Sanatları Vakfı

KLASİK TÜRK SANATLARI KÜLTÜRÜ DERSİNDEN

11.04.2011


       Klasik Türk Sanatları Kültürü dersinin ikincisi 11 Nisan’da Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Bu dersi ilk duyduğumda; hangi konulara değinileceğini Çok merak etmiştim. Ama birinci ve ikinci derslerden de anladığıma göre; bir sanatçının bilmesi gereken en önemli konunun üzerinde durulduğunu anladım. Yani olmazsa olmazımız; edeb konusu.
İlim tedrisinden geçmiş her talebenin muhakkak ezberlediği bir beyittir:
“ İlim meclisine girdim, eyledim taleb,
İlmi en gerisinde buldum, illâ edeb, illâ edeb.”
       Öğrenciliğe adım attığımızda bize de öğretilen ilk konu idi edeb. İlim, edebsiz bir şeye yaramaz, edeb olmayınca ilim itibar görmez. Bu her şey için böyledir aslında. Aşk olsun, ilim olsun…
       Bunun için ben de “Klasik Türk Sanatları Kültürü” yerine, “Klasik Türk Sanatları Âdâbı” demeyi daha uygun buluyorum.
       Sevgili Çiçek Derman bu derste; Dr. Süheyl Ünver, Muhsin Demironat ve Rikkat Kunt hocalarından bahsetti. Aslında o kadar güzel anlattı ki, bizi de o zamanlara götürdü diyebilirim.
       Hocası Süheyl Ünver ile kütüphane Çalışmaları yaptığını anlatan Çiçek Hanım; “Süheyl Hocam ‘son’ kelimesini hiç sevmezdi. Son kitabım gibi… Onun yerine ‘en yeni’ derdi. Söz vücud bulur. Belki son olacak. O yüzden konuştuklarımıza Çok dikkat edelim.” ‘Allahaısmarladık’ kelimesini de kullanmayan hocasından, her zaman not tutmayı ve tarih atmayı alışkanlık haline getirdiğini paylaştı bizlerle ve “Hocalar bazen sert olmalıdır, bu öğrencinin lehinedir” diye devam etti konuşmasına.
       Akademi hocalarından Muhsin Demironat’ın hanımı da akademi mezunu ve ev hanımı. O zamanlar sanatların kıymetinin bilinmediği dönemdi diyor Çiçek Hanım. Bu yüzden de hocasının fırçayı erken bıraktığını ekliyor. “Her şeyi hoca söylemez. Öğrenci araştırmalı” diyen Muhsin Demironat; sanat için el, göz, sabır ve kabiliyet işi olduğunu ve “Titremeyen bir el, gören bir göz ve sabır ister” diye ekledi.
       Arabistan’da hiç sanatçı yetişmediğini, bunun sebebi ise; orada vuku bulan kum fırtınalarının gözlerde görme gücünü törpülediğini öğrendik derste. Sonra ne kadar şanslı olduğumuzu ve her daim şükür etmemiz gerektiğini düşündüm.
Diğer hocası Rikkat Kunt; Büyük Türk Lügati’nin yazarı Hüseyin Kazım( büyük ilim ve fikir adamı)’ın kızı. Çok otoriter bir hoca olduğunu anlatan Çiçek Hanım, hocası için ‘asla ezilmeyen, daima başı dik bir hanımdı’ diyor.
Rikkat Hanım; “hiç” koleksiyonu yapmış ve ‘ölüm’ için; “İnsan ölümü önce hak eder, sonra ölür” demiş.
       Hayata karşı hep dik başlı duran hocası Rikkat Hanım için, “Hayat şartları bir takım insanları farklı davranmaya zorluyor” diyen Çiçek Hanım, hayata karşı duruşun insanın içinde bulunduğu sosyal ve maddî durumla alakalı olduğunu söyledi.
Hoca-öğrenci arasında asla para ilişkisi olmamalı diyen Çiçek Derman, Çünkü Allah rızası için yapılan bir iş, diyerek açıklama getirdi sözlerine.
Fatih devri motifleri ve desenlerinin yer aldığı ilk yazma eser albümü olan Fatih Albümü; şimdi Şevket Radon’un oğlunun himayesinde özel bir kasada muhafaza edildiğini öğrendik.
       Hocalarını belli zamanlarda yazlıklarında ağırladığını, onlarla Çiçek topladığını, kiraz topladığını öyle güzel anlattı ki, adeta bizi o zamanlara, o ana taşıdı diyebilirim.
Çiçek Hanım, bize anlatımıyla, duruşuyla, mütevazi kişiliği ve inceliğiyle başlı başına bir örnek aslında. Onun ağzından bu güzel sohbetleri dinlemek bizim için hem büyük bir şans hem de güzel bir fırsat.
Çiçek Derman ile bu güzel sanat sohbetlerinin devam etmesini dileyerek, bizlerle paylaştığı bu güzellikler için de kendisine teşekkürlerimizi sunuyorum.

Songül YALçIN



Bu Kategoriden...