“Sen dağları görürsün de, onları yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutların yürümesi gibi yürümektedirler. (Bu,) her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın san’atıdır.”(Neml 88)
“Bir de Davud’a sizin için zırh yapma san’atını öğrettik” (Enbiyâ 80)
Namâzla ilgili Âyet, Hadîs-i Şerîf ve güzel sözlerden oluşan hat, tezhîp, ebrû , minyatür ve katı’ eserlerinin yer aldığı sergiyle birlikte, Klasik Türk Sanatları Vakfı’nın Namâz Gönüllüleri Platformuyla ortaklaşa düzenlediği Namâz ve San’at adlı panel Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.
Panelin açılış konuşmasını yapan vakıf Başkanı Ahmet Zeki Yavaş sergi ve bu panel düzenlenmesiyle ilgili sürece değinerek sözü konuşmacılar bıraktı. İlk panelist Hattat Hasan Çelebi, varlıkların yaradılışındaki hârikalara değinerek, yaratma ve meydâna getirme anlamına gelen “san’at” kelimesinin gerçek bânîsi Râb’in İlâhî hilkâtindeki mu’cizelerine dikkâtleri Çekti. Gerçek san’atın Yaratanları, en güzelinin (Âhsenü’l Hâlkîn) yarattıklarında tecelli ettiğine vurgu yapan Çelebi, insanın onun kendisindeki bu hilkât san’atının yansıması olan yeteneğiyle varlıklarının sâdece tasvîr ve resimleri yapabildiğini söyledi. Varlıkları hilkâtindeki bu eşsiz san’atında Kur’ân’da sineğin yaradılış örneğini gösteren Çelebi, bu hayvanın yapısındaki İlâhî san’atın inceliklerinin insanın aczîni ortaya koyacak kadar açık olduğunu söyledi. Zîra insanın bir sineği bile yaratmaktaki aczî o İlâhi san’atın erişilmezliğini gösterir. Bütün bunların insanı gerçek san’atın hikmeti üzerine düşünmeye yönlendirmesi gerektiğini ve namâzın da bu hedefi anlamada bir ibâdet şekli olduğunu söyledi. Çelebi, bu açıdan O’nun yaradılış san’atını anlamada namâzın son derece tefekkûr dolu bir ibâdet olarak algılanmasını ve bu bilinçle namâz kılınmasının gereğini dile getirerek konuşmasına son verdi.
Panelin ikinci konuşmacısı yazar Cemil Tokpınar, bir namâz gönülleri platformu katılımcısı olarak, bu platformun gelişim sürecine değindikten sonra namâz kılmanın gerçek san’atkârın önünde bir san’ata dönüşmesi için gayretlere değindi. Namâz kılanın ancak bir hattat veya bir müzehhîb kadar hassaslığa sâhib olmasını ve onların eserlerine verdiği özen gibi hâttâ daha fazlasının namâza verilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Böyle bir hassâsiyetin ise ancak namâzda hûşû ile gerçekleşebileceğini söyleyen Tokpınar, bu konunun ülkemizde zâten az olan günde beş vakît namâz kılanların bile dikkâtinden kaçtığını iddiâ etti. Bu konuyla ilgili olarak İslâm’ın doğuş yıllarındaki (asr-ı saâdet) örnekleri üzerinde duran Tokpınar, ilk Müslümanların (sahâbe) namâz kılışlarındaki hûşû ve özene dikkât Çekti.
Bu açıdan namâz ile san’atı bir arada zikredilmesinin önemine değinen Tokpınar, güzel san’atların namâza teşvîk ve onu rûhunu anlamada bir vâsıta olarak kullanılmasının rolüne vurgu yaptı. Ona göre san’at dallarıyla gündeme getirilmeyen hiçbir fikir ve görüş, iletişimi sağlayamayacaktır. San’at dallarının özelikle klasik Türk san’atlarının namâz kılınmasını teşvîk etmede ve sevdirmedeki yeri bu noktada ortaya Çıkmaktadır. İslâm’ın direği olan namâzın yaygınlaştırılmasında hat, tezhîb ve ebrû gibi İslâm san’atları yanında günümüzde resmin de bu konudaki rolü büyüktür. Kendileri bu konuda 41 resimle namâzı Çeşitli yönleriyle anlatan bir yayın yaptıklarını değinen Tokpınar, bu yolla da namâz kılmanın önemini topluma ulaştırdıklarını söyledi. Namâz Gönülleri Platformu olarak bu Çalışmaların sonunda Müslüman bir toplumda namâz kılanların artmasının, onların için birer müjde niteliğini taşıdığını ifâde etti.
Namâzın yerine getirilmesinde monotonluk ve sıra dışılıktan kurtularak ona gereken önemin verilmesiyle san’atkârın san’at eserini yapmadaki özen arasında bir ilişki kuran Tokpınar, san’at eserlerinin bu anlayışa hizmet etmesinin önemli bir yeri olduğunu söyleyerek konuşmasını tamamladı.
Panelin son konuşmacısı özellikle Namâz ve İslâm’da namâzın önemin ortaya koyan eserleriyle tanınan Abdullah Yıldız, kısa süren konuşmasına İslâm san’atlarının bütün yön ve duruşuyla namâzı resmettiği sözleriyle başladı. Namâzın bütün kâinatın ibâdetinin bir tasvîri olduğunu vurgulayan Yıldız, âlemin Büyük San’atkârına olan ifâdesinin namâzda olduğunu söyledi. Bu açıdan namâzı bir diriliş fotoğrafı olarak tasvîr eden Yıldız, namâzın diğer insan etkinleri gibi hayâtla iç içe bir ibâdet olduğuna dikkât Çekti. Gerçek san’atçı âlemlerin yaratıcısının san’atkârlığını varlıklarda gözlemleyebilen ve bunlar arasında ilişki kurabilendir. Ona göre, açılan “Namâz ve San’at” konulu sergideki gibi namâzı hatırlatıcı ve onun önemi üzerine duran âyet, hadîs ve güzel sözlerle toplumu ona yönlendirecek eserleri yapan san’atkâr bu duyarlılığı taşımaktadır. Yıldız, bu duyarlılıktaki bir san’atın aynı hassâsiyetle namâzın önemini ve teşvîkini ortaya koyacağını söyleyerek sözlerine son verdi.
Panelde ortaya konan namâz ve san’at arasındaki ilişkilere olan vurgu, Klasik Türk san’atlarının namâzların ifâ edildiği mekânlar olan câmiilerdeki uygulamaları bu yakınlığı daha iyi ortaya koymaktadır. Bu yönde namâz ve san’at arasındaki ilişki san’at ve ibâdet ilişkisiyle üst başlığı taşınabilir.
Dr. Rıza KURTULUŞ
Fotoğraflar: Ayşe Emine Sultan ÇELİK