...
Nazar kıldık kainata baktım mutlak ebruya
Vehc-i yâri ayan gördüm salat ettim bu Ru'ya
Kenz-i mahfi tezahürü aşk-ı Hüdâ nümayan
Ebru görüp Allah dedim irdim kalbi duyguya
Mustafa DÜZGÜNMAN
Bütün insanlar sanat kabiliyetiyle yaratılır, kiminde az kiminde biraz fazla. Ama hepimizde var olan bir gerçek. Sanat kabiliyetini güzeli arayış ve güzeli isteme olarak da tarif edebiliriz. Bir güzelliğin içinde değilse insan, mutsuz hisseder kendini. Tıpkı bozkırlardaki bir ağaç gibi...
İnsan yüce Allah'ın yaratmış olduğu kâinattaki en güzel sanat eseri, insan âlemin bir özeti olduğuna göre bir güzelliğin de taşıyıcısıyız. İşte bu taşıdığımız güzellik nispetinde âlem de güzele meyleder, güzel olan her şeye sahip olmak isteriz. Her insan güzel bir evim olsun, güzel bir arabam olsun, güzel bir Çantam olsun, güzel bir işim olsun vs. ister. İsteklerinin başına da hep bu "güzel" sıfatını ekler. Çünkü ruhun gıdası güzelliktir. Bedenimizin ise sudur, ekmektir. "Bir sanat eseri ne işe yarar?" derseniz kısaca gönlümüzü doyurur diyebiliriz.Anladım işi sanat Allah'ı aramakmış
Marifet bu, gerisi yalnız Çelik Çomakmış
(Necip Fazıl Kısakürek)
İnsana verilen sanat kabiliyeti güzeli arayış ve güzeli isteme yolunda ona Çoğu zaman rehber oluverir. Ecdadın tarifi ile sanata bakarsak: "sanat kabiliyeti yüce Allah'ın yaradılıştaki ilâhi güzelliği, ahengi, ölçüyü keşfetmesi/anlaması için insana verilmiş ilâhi bir nimet olup gerçek sanat sahibine teslim olmaya bir davet" olarak görmeliyiz. Bu arayış kimi zaman kelimelerle, kimi zaman seslerle, kimi zaman renklerle vs. olabilir. Önemli olan gerçek sanat sahibini bulabilmektir. Bulamazsa insan BEN olur bulursa teslim olur düğün başlar. Tıpkı yağmur damlasının okyanusa düşmesi gibi...
Hüseyin GARAN