KENDİ GÖK KUBBEMİZDEN
YAHYA KEMAL'İN DÜNYASI, SÜHEYL ÜNVER
Edebiyat tarihimizde, Çevresinde bir sohbet halkası oluşmuş şair ve yazarlara sıkça rastlanır. Bu, kültür geleneğimizin yazıdan, belgeden Çok söze, sohbete dayanmasından olsa gerek. Cumhuriyet sonrasında da sürdüğü görülüyor bu geleneğin. Cemil Meriç, Necip Fazıl ve Kemal Tahir, Çevresinde bir sohbet halkası oluşan, düşünceleri, söyleyişleri ve bilgileriyle insanları etkileyen son dönemin önde gelen şahsiyetlerindendi. Mütareke yıllarından itibaren, Çevresinde bir aydın halkası oluşan şairlerimizden biri de Yahya Kemal'dir. Söz ustası Yahya Kemal, Osmanlı'dan tevarüs ettiği ve Fransa'dan edindiği zengin kültürel birikimi ve hoş sohbetiyle dönemin aydınlarını kendisine Çeken bir şairdi. Başta tarih olmak üzere, şiir, müzik, resim, mimarî gibi sanatlara ve tabii ki İstanbul'a ilişkin derin bilgisi ve deneyimleriyle yârânı kendisine hayran bırakan bir şair... Onun sohbet halkasında bulunmuş pek Çok aydın, değişik vesilelerle düşüncelerini, söylediklerini notlar tutarak yayımladılar. Ord. Prof. Süheyl Ünver de Kendi Gök Kubbemiz şairinin dost halkasında bulunmuş, onunla sohbet imkânı bulmuş Çok yönlü aydınlarımızdan biriydi. Ünver, eserlerinden ve Çalışmalarından anlaşıldığına göre, Türk tarihine, özellikle tıp tarihimize, musikiye, hat, ebru, minyatür, tezhip gibi geleneksel sanatlarımıza, resme ve kuşkusuz İstanbul'a yakın ilgi duymuş, ömrünü bu ilgilere yönelik araştırma ve Çalışmalara adamış bir doktordur. Bu ortak ilgi ve zevkler, Ünver'i Yahya Kemal'in sohbet dergâhına Çekmiş ve etkilemiş olmalıdır. Yine aynı ruh akrabalığı, Yahya Kemal'e, Süheyl Ünver için, "Süheyl müzede ve camide gördüklerini massetmiş. Kökü var, yapıyor." cümlesini söyletmiştir. Kuşkusuz Ünver'in, bu ‘kök'e sarılması ve ulaşmasında, aynı kökten beslenen Yahya Kemal'in etkileri vardır.
Yahya Kemal'in kaynakları
A. Süheyl Ünver, 1934-56 yılları arasında şairin sohbetlerinde bulunmuş, onun söylediklerini elinden geldiğince not etmiş, aruzun ve bir kültürün son ustasının Çeşitli konulara ilişkin düşüncelerini Yahya Kemal'in Dünyası adlı kitabıyla kayda geçirmiş, o nedenle tarihimizin ve İstanbul'un sicil muhafızları arasında yerini almıştır.
Ünver, notlarını kronolojik olarak değil de konularına göre; "Kâinat ve Allah", "Mevlâna ve Tasavvuf", "Tarih" gibi başlıklar altında düzenlemiş. Kitabın sonuna Süheyl Ünver'in Yahya Kemal hakkında yazdığı kimi yazıları ve "Yahya Kemal'in Defteri" eklenmiş. Kuşkusuz sohbetler, doğası gereği, bir konuya yoğunlaşmaktan Çok, dağınık konuşmalardır; doğaçlama olduğundan, konuşmacı bir konudan başka konuya rahatlıkla atlayabilir; ancak yine bu niteliğinden dolayı daha içten olur, konuşanın dünyasını daha sahih biçimde yansıtır. Bu bakımdan Süheyl Ünver'in notları, Yahya Kemal'in dünyasını aydınlatan bir eser. Bu notlardan Yahya Kemal'in öncelikle zengin bir tarih bilgisine sahip olduğu, bu konuda pek Çok kaynağı incelediği anlaşılmakta. Örneğin İstanbul'un fethinden söz ederken, Tursun Bey'in Tarih-i Ebu'l-Feth'inden ve Kritovulos'un Fatih'e sunduğu tarih kitabından, Mohaç'tan konuşurken, İbn-i Kemal'in Muhaçname'sinden bahsediyor. Üstelik bu yapıtlar hakkında önemli değerlendirmelerde bulunuyor. Örneğin Yahya Kemal'e göre, Tursun Bey'in tarihinde "İstanbul'[un] fethine ait bir şey yok[tur].", "Her şey yanlış[tır].", İbn-i Kemal'in eserinde; "Muhaç'tan başka her şey var[dır].", "Kritovulos, Fatih'in lehindedir. Fakat Türk milletinin aleyhindedir. Millete ‘barbar' diyor." Bir başka yerde Gobineau'nun Histoire de la Perse'ine, Franz Babinger'e atıfta bulunuyor. Özellikle Türk dili ve tarihine ilişkin araştırmalarıyla tanınan Babinger hakkındaki, "Düşmanlık Babinger'in on parmağından akar. (...) Müverrih gibi yazmamış, Hıristiyan gibi yazmış. (...) Fatih'e dair ne kadar iftira varsa ve iftira oldukları muhakkaksa onları bir defa koyuyor." cümleleri dikkat Çekici. Sohbetlerden, Yahya Kemal'in İstanbul'a ilişkin pek Çok yabancı ve yerli kaynaktan haberdar olduğu da anlaşılmakta. Barbaros'un İstanbul muhasarasının kronolojik tarihi, Yorgios Sfrancis'in "En enteresan kitaplardan biridir." cümlesiyle değerlendirdiği yapıtı, "Tarihinde aleyhimizde dil kullanmıştır." dediği Ducas'ın tarihi, "Eserinde Türkleri öyle medheder ki..." dediği Bertrandon de la Broquiére seyahatnamesi bu bağlamda andıklarından. Bence Yahya Kemal'in bu tarihçiler ve yapıtlarıyla ilgili eleştirel değerlendirmeleri önemli.
Sohbetlerde İstanbul
Ünver'in derlediği Yahya Kemal'in sohbetlerinde en fazla yeri kuşkusuz İstanbul alıyor. Şair, bu aziz şehrin tarihine, sosyal hayatına, Çeşitli mekânlarına, mimarîsine ve kör kazmalarla yıkılışına ilişkin düşüncelerini sıkça dile getirmiş. Sohbetlerde sürekli dile getirdiği şikâyet, İstanbul'un yıkılması, eskiye ait ne varsa şuursuzca yıkılması ve yerine gayr-i millî bir şehrin dikilmesi, yerden biter gibi... Şehirde millî üslûp arıyor Yahya Kemal ve bu üslûbun korunması gerektiğini "İstanbul ve Üsküdar semtlerinin millîliğini muhafaza lâzım.", "Fikrimce her şeyden önce İstanbul bir Türk şehri olarak kalmalı ve bu esas dâhilinde imar edilmelidir." sözleriyle savunuyor. Yol açmak kaygısıyla Mimar Sinan'ın eserlerini, küçük camileri, sebilleri yıkanları şiddetle eleştiriyor. Bu bağlamda; "Şaşılacak şeydir, ecdadımızın bıraktığı şeyleri alafranga Türkiye'ye anlatamadık." cümlesi dikkate değer. Osmanlı'dan; hatta Bizans'tan tevarüs edilen mekânların korunmasında ısrar ediyor şair. Örneğin Ebu'l-Fadl Medresesi'nin yıkılmasına içerliyor, Bizans'tan kalan Valens Kemeri'nin yıkılmasına karşı Çıkıyor; "Roma'nın varisi de biziz." diyerek onlardan kalan eserlerin de korunması gerektiğine işaret ediyor. Sonra Osmanlı'nın, azınlıkları nasıl kendi medeniyet potasında erittiğini, "Vaktiyle İstanbul'un Rumu ve Ermenisi, Türk kadar Türk milletine bağlı idi." sözleriyle dile geliyor.
Şiirlerinde yıkılan, silinen İstanbul'u özellikle görmezden gelen Yahya Kemal, sohbetlerinde açığa vuruyor bu acı olguyu. 400 senede Türk yaptığımız Boğaziçi'nde Singapur Gazinosu, Lido ve Borivaj isimli yerlerin, yabancı adlı sinemaların arz-ı endam etmesi yıkmıştır Yahya Kemal'i. Neşâdâbad, Lido olmuş, Reşid Paşa Yalısı Borivaj... Üstad, yıllar önce âdeta yırtınmış; şehitlikleri dolaşırken Şehzadebaşı'nda 18 Seğmenler Mezarlığı'ndan bahsediyor, fetih sabahı şehit düşen ve oraya gömülen 18 sekbandan. Bu mezarlığın mutlaka muhafazası lâzımdır, demiş, sonra Bahçekapısı'nda, üzerinde İzzet Molla'nın kitabesi bulunan türbede iki şehit mezarı, bunların da muhafazası lazımdır, diyor. Ahşap Arpacılar Camii bu iki şehit kabrinin üzerindeymiş. Bu bahsi kitaptan alıntıladığımız Üstad'ın şu sözleriyle kapatalım: "İstanbul mesireleri eski şekillerde yapılmalı. Eğer bunlar bozulacak gibi olursa Çocuğun terbiyesine kadar her şeye tesir eder. Bulvarda doğan, millî hatıraları alamaz, anlayamaz."
Biz bulvarda doğduk Kendi Gök Kubbemiz'in şairi, o nedenle şehrimiz yok, mahallemiz, mazimiz yok belleğimizde; ancak senin sohbetlerinde buluyoruz bir nebze kökümüzü, eski bir şehrin havasını. Rahmetli Süheyl Ünver'e bu notları tuttuğu için binlerce teşekkür etmeli. Onun sayesinde revnaklı bir İstanbul'a, şiir dolu bir sohbete hayalen de olsa şöyle bir bakıp geçtik!.. Şimdi biz de yanıyoruz, resimsizliğimize ve nesirsizliğimize...
ALINTI