“Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) tarafından kabul edilen ve ülkemizin de içinde yer aldığı ‘’Kültürel Mirasın Korunması’’ kapsamında ‘’Yaşayan İnsan Hazineleri’’ ödülleri bu yıl, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Klasik Türk Sanatları Vakfı tarafından oluşturulan komisyonda; Klasik sanatlarda üç hocamız ödüle layık görülmüştür:
Kitap Sanatlarında; Prof. M. Uğur DERMAN, Hüsn-i Hat sanatında; Hasan ÇELEBİ, Ebru sanatında; Fuat BAŞAR.”
GELENEĞİ GELECEĞE AKTARAN BİR İSTANBUL BEYEFENDİSİ:
PROF. M. UĞUR DERMAN
“Resul aleyhi’s-selâm zamanına yakın
Bayat boyundan Korkut Ata derler bir er Çıktı.
Oğuz’un o kişi tamam bilicisiydi. …
Korkut Ata Oğuz kavminin müşkülünü Çözerdi.
Her ne iş olsa Korkut Ata’ya danışmayınca işlemezlerdi.
Her ne ki buyursa kabul ederlerdi, sözünü tutup tamam ederlerdi.”
Bugün Klasik Türk Sanatlarıyla ilgili kimin bir müşkülü olsa Uğur Beğ’e danışır. Her ne ki buyursa kabul görür, onun sözünün üstüne söz söylenemez. Kitap sanatlarıyla ilgilenen herkesin ana başvuru kaynağıdır. O biliyorsa, araştırmışsa, yazmışsa o konu aydınlığa kavuşmuştur. Henüz araştırmamış, yazmamışsa o konu henüz aydınlatılmış değildir. Gelenekli sanatlarımızın yaşayan son mütehassısıdır Uğur DERMAN. Kitap sanatlarının Korkut Ata’sıdır.
Necmeddin OKYAY, Süheyl ÜNVER, Halim ÖZYAZICI, Mahir İZ, Macid AYRAL gibi hocalardan istifade etti. Kırk yılı aşkın süredir mesaisini hat, ebrû, tezhip gibi kitap sanatlarımızın araştırılmasına ayırdı. Gelenekli kitap sanatlarımızla ilgili tarihî bilgilerin en güvenilir kaynağı oldu.
Yazdığı kitap ve makalelerle, değişik vesilelerle yaptığı sohbetlerle, verdiği konferanslarla gelenekli sanatlarımızın öğretilmesi ve tanıtılması için Çalışan, gelenekli sanatlarımızı geçmişten geleceğe taşıyan bir köprü insandır Uğur DERMAN. Bildiği doğruları her yerde ve herkese karşı anlatmaktan Çekinmeyen bir kişidir. Gelenekli sanatlarımızın unutulmaktan kurtulması, en mükemmel şekliyle gündemde kalması için gayret göstermektedir.
Gaflet ve dalalet içinde geçen onlarca yılda gelenekli sanatlarımız tarihin tozlu raflarına terk edilmek istenmiş, hor görülmüş, tâlibi az olmuş. Böyle bir ortamda, Necmeddin OKYAY, Süheyl ÜNVER gibi son Osmanlı sanatkârlarından ders alan, feyizlenen Uğur Beğ, kimlik arayışı içinde olan Türk insanına, sanatçılarına sanatımızın öz benliğini, aslını esasını gösterme yolunda bir yarım yüzyıl emek harcamıştır. Sanat âlemine sunduğu; kitap, makale ve bildirilerinin sayısının dört yüz ellinin üzerinde olduğunu bilmekteyiz. Hepsi de titiz bir araştırma ve Çalışma ürünü olan bu eserler geleneği bugüne taşımakta, sanat tarihimizin en nadide eserleri olarak kütüphanelerde, kitaplıklarda hikmet arayışında olanları beklemektedirler.
Uğur Beğ, işine gönlünü katmış gönül ehli bir araştırmacıdır. Gelenekli sanatlarımızın ihtişamlı günlerini, sırlarını, eşsiz hazinelerini, geleneği günümüze aktarmaktadır. Gelenekli kitap sanatlarımızda sözü tutulup tamam edilecek bir hazinedir kendisi. Bugün de bu alanda kaliteli eserler verilmesi, gelenekli sanatlarımızın yozlaşmaması için bu hazineden istifade etmek gerekir. Yaşarken kadr ü kıymeti bilinmeyen, takdir görmeyen
Medeniyetten sanattan gittikçe uzaklaşan, taşralaşan İstanbul’da bir İstanbul beyefendisi, hakikî bir ilim adamı, gönül ehli görmek istiyorsanız; Uğur DERMAN’ı tanımanız yeter. Tavrıyla, konuşmasıyla bir İstanbul beyefendisi olan Uğur DERMAN, geleneği geleceğe aktaran hakikî bir ilim adamı ve gönül ehlidir. Unutmayın bir ikincisini görme, tanıma şansınız da yok.
ŞEYHÜ’L HATTATİN BİR ÇELEBİHASAN ÇELEBİ
“Her toplum bir kitaba dayanır: Ramayana, Neşideler Neşidesi veya Kur’an. Senin kitabın hangisi?” diyordu Cemil MERİç, ‘Bu Ülke’nin kimlik buhranı yaşayan fertlerine. Başlı başına bir kitap medeniyetine sahip olan milletimiz Kur’an’ın hıfzına ve yazılmasına büyük ehemmiyet vermiştir. Bu sebepledir ki kitap sanatları bizim kültürümüzde ayrı bir yere sahiptir. Lâkin gün gelmiş bir medeniyet buhranı içinde bu ehemmiyet yerini unutkanlığa, umursamazlığa; hatta kimilerinde ise düşmanlığa dönüşmüştür. ‘Kitap’ ile ilgili sanatlarımız dışlanmış, hor görülmüş, yok sayılmıştır. Ne var ki ‘Kitab’ın sahibi, onu yüceltecek nice cevherleri sıradan görünen rastlantılar vesilesiyle ortaya Çıkartmaktadır. İşte Erzurum’un bir köyünde parlak sigara kâğıdı merakıyla bir Çocuğun değişen hayatı. Öncesinde Kur’an’ın hıfzedilmesi ardından yazılmasıyla süregelen bir serüven…
Hasan ÇELEBİ, ömrünü hat sanatına vakfetmiş nadide bir insan. Güzellik ve Çelebilik onun isminde olduğu gibi şahsında da kendini gösterir. Çocukluğundan beri kâğıtların ve hat sanatının cazibesine kendisini kaptıran Hasan ÇELEBİ'nin ciddî olarak hat sanatına merakı köydeki caminin yazılarına ilgi duyması ve taklit etmesiyle başlar. Daha sonra İstanbul'a gelip Halim ÖZYAZICI, Hamit AYTAç ve Kemal BATANAY gibi büyük sanatkârlardan ders alır. Hattı bütün Çeşitleriyle meşk eder. Gün gelir “Şeyhü’l Hattatin” mertebesine ulaşır.
Bugün pek Çok cami yazısı, mezar taşı yazıları, hilye yazıları ve elbette yetiştirdiği talebeleriyle hat sanatını geleceğe taşıyan bir büyük sanatkârdır. Dünyanın dört bir tarafına dağılmış talebeleri vardır. Japonya'dan Amerika'ya kadar dağılan bu öğrenciler bu sanatı tüm dünyaya yayıyorlar şimdi.
Bir Çelebi insan olan Hasan ÇELEBİ, hat sanatını yaşatan, gelecek nesillere aktaran “yaşayan insan hazineleri”ndendir. Hat sanatına verdiği emekler saymakla bitmeyecek değerli bir hocadır. Kitap medeniyetimizin yeniden inşasında Çelebi Hoca, en önde gelen mimarlardandır.
KÜçÜK AYASOFYA’DA RAHLE-İ RÂKIM’I ÖZLEYEN BİR DERVİŞ:
HATTAT ve EBRÛCU FUAT BAŞAR
Dalıp da gitmiş bir derin hayâle
Rahle-i Rakım’ı özler gibidir
El Çekmiş zamane hokkabazından
Hamidî dönüşü gözler gibidir
DERGÂHÎ
Küçük Ayasofya’da bir sanat atölyesi, Hoca atölyede olduğu zaman talebeleriyle, ziyaretçileriyle dolup taşar. Yurtiçinden yurtdışından pek Çok misafir, hocanın sohbetine koşar. Çünkü açık sözlü, tatlı dilli, insana değer veren müstesna bir şahsiyet vardır o atölyede.
Kendinden bahsetmekten pek hoşlanmaz, alçakgönüllüdür. Tıp tahsilini sanata feda etmiştir. O günden itibaren aşk, azim ve sabır yolculuğu başlamıştır. Erzurum’dan sanat aşkıyla İstanbul’un yolunu tutmuş. Hattın ve ebrûnun son büyük sanatkârlarından: Hüsn-i Hat sanatında Hamid AYTAç, ebrû sanatında M. Esad DÜZGÜNMAN’dan icâzet almıştır. O günden bu yana hat ve ebrû sanatında aşk ile eserler vermeğe, yeni nesillere bu sanatları aktarmağa Çalışmaktadır. Aşk ile yaşayan, Çalışan bir derviştir o. Kanaat sahibidir kendisi, veren elin alan elden üstün olduğunu hâliyle anlatır etrafına. Şana şöhrete, mala mülke tamah etmeyen, kıskançlık nedir bilmeyen derviş-meşrep bir gönül insanı; gönüllere güzellik yerleştirmeğe Çalışan, güzelliği başkalarıyla paylaşan, gönlü güzel insan yetiştirme gayretinde olan bir değerli hazinedir Fuat BAŞAR.
Talebesi olsun olmasın, sanatla ilgilenen, kendisine sual yönelten herkese yardım eden, onları yüreklendiren, teşvik eden; bilgisini, talep eden herkesle paylaşan; ancak gelenekli sanatlarımızda yozlaşmaya tahammül edemeyen, geleneği sabırla, vakarla devam ettiren, bu sebeple de ilmi ehline vermeği şiar edinmiş bir hocadır Fuat BAŞAR.
Hem hattat hem ebrûcu, aynı zamanda da şair olan Fuat Hoca’nın gönlünde ve taltiflerinde hat sanatının ayrı bir yeri vardır şüphesiz. Bu hâl, ebrû sanatını da aşk ile icra etmesine mâni değildir. Ebrûnun felsefeyle, tasavvufla, kimya ile fizik ile bağlantısını kurarak anlatan, sanatını ilmî temellere de dayandıran nev’i şahsına münhasır bir hocadır. Her iki sanatta üstad olan tek hazinemizdir Fuat Hocam.
Küçükayasofya’da bir sanat atölyesi, kolonların birine gelişi güzel yapıştırılmış bir kâğıt. Üst tarafında bir fotoğraf, fotoğrafta bir eski zaman dervişi; dalgın, sessiz ve sert bir bakış. Fotoğrafın altında bir kıta:
Dalıp da gitmiş bir derin hayâle
Rahle-i Rakım’ı özler gibidir
El Çekmiş zamane hokkabazından
Hamidî dönüşü gözler gibidir
Bu derviş, yıllardır hattıyla, ebrusuyla, şiiriyle dünyayı güzelleştirmektedir. Kim bilir şimdi, yazı masasında kamış kalem, ayrılıkların iştiyâkıyla “âh” demektedir. Kim bilir belki de şu an ya lale açmaktadır teknesinde yahut gül…
Küçükayasofya’da Rahle-i Râkım’ı özleyen bir sanatçı derviş yaşamaktadır bilenler bilir. Yığınlar ise cevherin kıymetini ne bilir? Muhibbi bilir ki; Fuat BAŞAR, yaşayan nadir insan hazinelerindendir.
Süheyl Salih SULAK