Klasik Türk Sanatları Vakfı

ZAMANIN YAVAŞ AKTIĞI YER

28.09.2010


       Eski Çağların Paflagonya'sı, Roma'nın Dadibra'sı, Selçukluların Zalifre'si...
       14.yüzyıl Osmanlı'sının bölgeye yerleştirdiği Çok sayıdaki Yörükan-i Taraklı olarak bilinen Türkmen göçebelerden kalma adı ile Borglu (ya da Borlu), ZağfiranPolis, ZağfiranBenderli, ZağfiranBolu, Zafranbolu ve Safranbolu...
Vakfımızın tarihi M.Ö. 4000 lere uzanan bu antik yöreye düzenlediği gezimiz, Danışma kurulu üyelerimiz, Bilim ve Sanat Kurulu üyelerimiz, Sergi ve seminer hocalarımız ile vakfımızda ders veren hocalarımız Vakıf personelimiz ve Sergi-Seminer gönüllü ekibizin katılımı ile 14 Eylül sabahı Harem'den yola Çıkmamız ile başladı. Yaklaşık beş saatlik, hocalarımızın Safranbolu, tarih ve sanat ile ilgili konuşmalarıyla keyiflenen bir yolculuk sonunda, otelimize yerleşmemiz ve öğle yemeğinin ardından programımız dahilindeki yoğun bir kültür gezisine Çıktık.
       Hükümet Konağı ve Saat Kulesi idi ilk durağımız. Tüm muhafaza edilmişliği ile bizi karşılayan konakta kapalı kapılar ardından hala daktilo sesleri duyuluyordu sanki. Saat kulesini de gezi fotoğrafları karelerimize itina ile dahil ettikten sonra karşı tepeden bizi Çağıran Hıdırlık Seyir Terasının davetine icabet ederek Çaylarımızı yudumladık bu kez tam aksi yöne. Bulutlu Safranbolu manzarasına, karşımızdaki tümülüslere doğru..
Çarşı alanında İzzet Paşa Camii, güvercinlerin serin durağı Akçasu Kanyonu, dükkanlarında hâlâ "ytl" li fiyatları ile Demirciler ve Yemeniciler Arastalarıyla Cinci Han idi duraklarımız. Safranlı lokumlar, sabunlar, kolonyalar... Tarihi binalarda bu tarihe tanıklık eden kişiler... İşte bu yüzden yazının başlığı bu. Zamanın yavaş aktığı yer. Girdiğimiz her evden, döndüğümüz her sokak köşesinden özenle cam vitrinlerde muhafaza edildiğini gördüğümüz kaftanlarla, bindallılarla kişiler karşılayacakmış gibi sizi. Günler uzun, koşuşturmacasız, bir sonraki günün gelmesini sükunetle bekliyor...
       Gezdiğimiz yerler hakkında konuşur, Çektiğimiz fotoğrafları birbirimize gösterir halde döndük hotelimize. Kısa bir dinlenmenin ardından akşam yemeği idi bu kez bizi buluşturan. Yemekte bizi şehrinde misafir eden Karabük Valimiz Sayın İzzettin KÜçÜK Bey de katıldı bizlere. Kendisinin Safranbolu Kaymakamlığından Karabük Valiliğine uzanan başarılı kariyer öyküsü, Safranbolu Belediye Başkanımızın katılımı ve uzun sohbeti ile devam eden gecemiz; hocalarımızın anlattığı keyifli anektodlarla geçen akşam yemeği ile son buldu.
       İkinci günümüz bıraktığımız yerden, kahvaltı ile başladı. Kahvaltının ardından Safranbolu'yu Safranbolu yapan en temel öğelerden, yörükler, Yörük Köyü idi ilk uğrağımız. Dün yapılmışçasına yaşayan evler ve nedense sanki eskiden beri hep yaşlıymış gibi görünen köy sakinleri, itina ile sürdürülen gelenekler, korunan detaylar, bir yanardöner kelebek sürüsü gelmiş de dalların etrafında hareketsiz duruyor gibi zarif ve parlak sedef Çiçekleri...
Çift kanatlı, tokmaklı kapılar ve bir tokmaktan ötekine geçirilerek "Komşudayım" mesajı verilen ipler. Anlaşılıyor merak etmeyin Çünkü siz de oralı oluveriyorsunuz. Bir müddet sonra değil. Köye, girişinde bir muhafız gibi köyü bekleyen mezarlığın hemen yanından adımınızı atar atmaz.
       İçleri de dışları kadar incelikli, modern iç mimarinin belki de ilk ilham kaynaklarından, zamanın hakim Bektaşi yaşantısının esintilerini barındıran evlerin ziyaretinden sonra bu kez neden Dünya Mirası olduğunu hiç bir fazladan söze, anlatıya gerek duymadan, sadece öyle "durarak" anlatan Asmazlar Havuzlu Konak oldu ilham kaynağımız. Bazı evlerde ikinci katlarda dahi rastlayabileceğiniz bu havuzlar, sohbetinizin arka planında, kendini unutturacak kadar sessizce akıp duran Çeşmeleri ile eskilerin dinginliklerinin kaynaklarından bence. Zira gerek akan suyun sesi, gerek doldurduğu havuz ve bu havuza yansıyan geniş pencereler ile bu evler en karanlık gecelerde dahi karanlık ya da kasvetli olmaz kanımca.
       Konağın Çıkışında başında bulunduğu yokuşu inerek yeniden tarihi Çarşı meydanında bulduk kendimizi. Eskinin Kayy-i Makam ı, şimdinin Kaymakam evi, her ayrıntısı düşünülmüş yapısı ve büyüklüğü ile neden "makam" olduğunu anlattı bizlere basamak basamak. Anlattı evet Çünkü evlerle konuşan(!)lar bilirler kapının, basamağın,pervazın her gıcırtısı evin söyledikleridir, konuştuklarıdır aslında.
Kaymakam Evi'nden ayrılışımız, olmazsa olmaz hediyelik Safranbolu Lokumu alışverişlerinin akabinde Safranbolu'dan da ayrılışımız oldu. Gezimizin son durağı Bulak Mağarası'ı ziyaretinden bir adım önce.
       Safranbolu ilçesi ile Bulak Köyü sınırında bulunan Bulak (Mencilis) Mağarası, bugünkü halini tahminen üç milyon yıl önce almış, antikten de öte, kadim bir yer. Mağara girişinin bulunduğu vadi ve sonrasında girişe giden onlarca merdivenin ardından, girdiğinizde bir sıcak-soğuk şoku yaşayacağınız, güneş ığının kaybolması ile aydınlatmaya rağmen ürpereceğiniz bir tefekkür abidesi. Altı kilometre uzunluğundaki mağara, Gayüzü Dağı'nın metrelerce altında bulunuyor. Korunaklı girişi ile 12. Yüzyılda sığınak olarak da kullanılmış. İlk dörtyüz metresi ziyarete açık. Girişinden 11 metre aşağıda aktif bölgesi bulunuyor ancak bu kısım ziyarete açık değil. Mağara içerisinde akan yeraltı nehrinin kaynağı burası. Nehir, 15 metrelik bir şelaleden düşerek küçük bir göl oluşturuyor. Tabii "oluşturuyormuş" demek daha doğru sanırım Çünkü dediğim gibi bu kısım ziyarete kapalı, rehberimizin anlattıkları bu şekilde ama gördüklerimiz, göremediklerimize bir referans ise, "Anlatılmaz, yaşanır dedikleri bu olsa gerek." diye düşünüyorum.
       Mağaranın ürpertici, şaşırtıcı ve soğuk atmosferinden sonra yalnızca dakikalardır içeride olmanıza rağmen farklı bir günmüş gibi geliyor dışarısı. Bir taraftan ısınır, bir taraftan mağara Çıkışının biraz aşağısındaki terasta dinlenirken; yükseklerden muhteşem bir doğa manzarasına bakma, meraklısı iseniz görüntüleme fırsatı yakalıyorsunuz ki, Safranbolu'da bu "görüntülenecek" karelerin sayısı yok. Sınırsız Çünkü!
       Her Çıkışın bir inişi vardır ve inmek daima Çıkmaktan kolaydır . Böyle gezi yazılarının sonunda yazarlar ya "yorgun ama mutlu bir şekilde evimize dönüyorduk." Diye. Hakkaten öyle imiş. Yorgun fakat birlikte, değerli hocalarımız, arkadaşlarımız ile hayatını kültür ve sanata vakfetmiş ve inşallah vakfedecek kişiler ile bir kültür gezisi yapmış olmaktan, bu geziye dahil olmuş olmaktan mutlu bir şekilde aldık İstanbul yolunu.
       "An"ları paylaşmak güzeldir. "Anı" olarak anlatılırlar Çünkü gelecekte. Anlatacak güzel anları biriktirmemize vesile olduğu için ve de vakfımızın bir öğrencisi ve sergi seminer gönüllüsü olarak diğer gönüllü arkadaşlarım ile birlikte bu geziye dahil edildiğimiz için vakfımıza ve vakıf başkanımız Ahmet Zeki YAVAŞ hocamıza bir kez daha teşekkür ediyorum.


Aslıgül TOPUZ



Bu Kategoriden...