(1833/1907) Osmanlı nesih hattının seçkin üstatlarından.
İstanbul’un Süleymaniye semtinde doğdu. Babası Ayıntablı Dalkılıç Hacı Halil Ağa’dır. İlk tahsilinden sonra Beyazıt ve Sultanahmet camilerindeki derslere devam ederek icâzet aldı. Henüz küçük yaşlarda iken Mehmed Hâşim Efendi’den sülüs-nesih meşkine başladı. Yahyâ’nın yazıya olan istidadını sezen Hâşim Efendi evinde hasta yattığı son zamanlarında dahi ona meşk vermeyi sürdürmüştür. Yahyâ Hilmi, henüz on iki yaşında iken hocasının vefatı üzerine Dârü’t-tabâati’l-âmire (Devlet Matbaası) musahhihi Halil Zühdü Efendi’den sülüs-nesih meşkine devam etti ve 29 Mayıs 1847’de bu yeni hocasından icâzet aldı. 17 Şubat 1848’de Bâb-ı Seraskerî Nizâmiye Jurnal Kalemi’ne girdi. Burada zamanla mümeyyizliğe ve müdürlüğe kadar terfi ederek altmış yıla yakın hizmet etti; kendisine sâlise, sâniye ve ûlâ sınıf-ı sânîsi rütbeleri tevcih edildi. Son zamanlarında vücuduna felç geldi. 23 Kasım 1907 günü sabaha karşı vefat etti ve Süleymaniye Camii hazîresine defnedildi. Yahyâ Hilmi Efendi’nin aynı semtteki aşı boyalı evi, torunu ressam Güzin Duran’la eşi ressam Feyhaman Duran tarafından 1970’lerde İstanbul Üniversitesi’ne bağışlanmıştır. Halen içindeki tarihî eşya, levha ve tablolarla birlikte muhafaza edilmekte ve ziyarete açık bulunmaktadır. Bu bina eski İstanbul’dan kalan yegâne tarihî hattat evidir. Doğumundan ölümüne kadar Süleymaniye’den ayrılmayan Yahyâ Efendi yazları Çengelköy sırtlarında Çakaldağı’ndaki sayfiyesine gider, bahçesiyle meşgul olurdu.
Yahyâ Hilmi Efendi resmî vazifesi dışında bütün vaktini hüsn-i hatta adamış ve sülüsten ziyade nesih hattına meyletmiştir. Bu yazı çeşidiyle sonuncusu yirmi birinci cüze kadar gelen yirmi beş mushaf, sayısız en‘âm ve eczâ-i şerîfe, delâilü’l-hayrât, evrâd yazmıştır; kaleminin süratiyle mâruftur. Buna dair Necmeddin Okyay kendisinden dinlediği şu hadiseyi nakletmiştir: Yahyâ Hilmi Efendi gençliğinde hacca gitmeye hazırlanırken annesi de onunla birlikte gitmek ister. İkisine yetecek kadar para bulunamayınca ramazanın ilk günlerinde bir mushafa başlayıp yarım cüz gündüz, yarım cüz gece yazmak suretiyle otuz cüzü bayrama kadar yirmi altı günde tamamlar. Annesi bu mushafı varlıklı bir zata götürüp karşılığında 7500 kuruş alır ve oğluyla birlikte hacca gider. Hilmi Efendi, ömrünün son yıllarında kalın nesihle yazdığı bir mushafı ancak bir buçuk yılda tamamlayabildiğini, yaşlılıkta yazmanın kendisine zor geldiğini söylemiştir. Onun bilinen mushafları Topkapı Sarayı Müzesi’yle (Yeniler, nr. 997) İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (A, nr. 654) ve Sakıp Sabancı Müzesi’nde (nr. 316) korunmaktadır. Sülüs-nesih murakka‘ları ve hilyeleri de bulunan Yahyâ Hilmi Efendi’nin Hz. Ali rivayeti hilyeleri dışında ifadesi çok daha uzun olan Ebû Hüreyre rivayetiyle yazdıkları da vardır (TSMK, Güzel Yazılar, nr. 1244; Derman, Sabancı Koleksiyonu, s. 139). Mükemmel bir şekilde tamamladığı Şeyh Hamdullah mushafı da Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ndedir (nr. 3907). Celî sülüsle fazla uğraşmayan Yahyâ Hilmi, Kadıköy Caferağa mahallesindeki 1105 (1694) tarihli bir çeşmenin kitâbesini bu hatla yenilemişse de yazı başarılı değildir. XIX. yüzyılda Osmanlı neshine hâkim olan Kazasker Mustafa İzzet ve Mehmed Şevki efendilerin üslûbu karşısında kendine has şivesiyle göz dolduran Yahyâ Hilmi’nin pek az talebesi vardır. Bunlar arasında Şefîk es-Seyfî ve Mehmed İzzet efendiler ile Rifat Yazgan sayılabilir. Meşhur Hasan Rızâ Efendi de gençliğinde bir müddet ona talebelik etmiştir.
BİBLİYOGRAFYA
Habîb, Hat ve Hattâtân, İstanbul 1305, s. 180., Rifat Yazgan, Canlı Tarihler, İstanbul 1946, IV, 1-8., İbnülemin, Son Hattatlar, s. 459-469., Şevket Rado, Türk Hattatları, İstanbul, ts. (Yayın Matbaacılık), s. 233-234., Muhittin Serin, Hat Sanatı ve Meşhur Hattatlar, İstanbul 1999, s. 154-156., İslâm Kültür Mirâsında Hat San’atı (haz. M. Uğur Derman), İstanbul 1992, s. 219., M. Uğur Derman, Sabancı Koleksiyonu, İstanbul 1995, s. 138-139., a.mlf., Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Hat Koleksiyonundan Seçmeler, İstanbul 2002, s. 188-189., a.mlf., Doksandokuz İstanbul Mushafı, İstanbul 2010, s. 374-377.
Müellif: M. Uğur Derman
Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2013 yılında İstanbul'da basılan 43. cildinde, 253-254 numaralı sayfalarda yer almıştır.